20 Mayıs 2009 Çarşamba

Yok...

Tüm yaşantım boyunca herhalde en fazla kullandığım sözcük budur diye dank etti kafama biraz önce...

"Yok!"

Arkadaşım yok diye başlamış olmalıyım çok küçükken... Çok az çocuk anımsıyorum etrafımda çünkü... Okula başladım o zaman neydi acaba, bunu da düşünmem lazım... Sonra yıllar geçtikçe, oyum yok buyum yok, evim yok, arabam yok, en önemlisi param yok, dur dur daha da önemlisi zamanım yok, haa bir de bunun hayatta bir çözümü yok...

Hiç bir şey için "var" demeden nasıl bir şeylerin var olmasını beklemişim gerçekten çok gülüyorum kendime şimdi...

Oysa ne zaman bir şeylerin "var"lığını kabul edersen o zaman var olmaya başlıyorlarmış, şimdi anladım... Hatta "var" gibi yapmak, dilemek, düşlemek var etmenin de başlangıcıymış... "Ne saçmalık" derdim buna yıllar önce, "ne mantıksız", "ne kadar gereksiz" vs. vs. Oysa şimdi, biliyorum öyle olduğunu... Deneyimlemek gerekiyormuş sadece, o anın gelmesi gerekiyormuş ki sadece o an'ın olduğunu anlayabilesin, farkedebilesin.

Ah, yıllar önce bilmece gibi gelen cümleler nasıl da anlam kazandı şimdi...

"Sakin ol!" derlerdi bana eskiden, "sakin kafayla düşünmek" diye bir şey söylenirdi de anlamazdım ne denmek istendiğini... Oysa şimdi anlıyorum ki düşüncelerden sıyrılmak, kafanı saran sarmalayan, bloke eden düşünceleri kontrol altına almak yaratıcılığın ilk adımıymış... Ben şöyle hayal ediyorum bunu : düşünceler kapkara bulutlar olsun diye imgeliyorum; sonra, ben basıyorum o bulutların üzerine ve sonsuzluğa, sessizliğe, o ilahi boşluğa çıkıyorum.

İşte orada herşey "var"!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder