31 Aralık 2010 Cuma

2011 için güzel dilekler...

2011 muhteşem güzelliklerle, mucizelerle dolu, harika bir yıl olsun. Herkesin gönlünden geçen gerçek olsun. Herşey "sevgi" olsun. Yeni yılınız kutlu olsun.

30 Aralık 2010 Perşembe

Aydınlanmak ve Bütünleşmek

Aydınlanmak, sadece psişik ve medyumik yeteneklere sahip olmak, geçmişi ve geleceği görebilmek değildir. Her varlığın potansiyel olarak sahip olduğu bu yetiler gerçeğinize uyanma sürecinizde size ayak bağı da olabileceği gibi, bu yetilere sahip "uyanmamış" kişiler tarafından "aydınlanma" pazarının kemikleşmiş tüketicileri haline de gelebilirsiniz.

Biliniz ki, böyle bir durumda dahi her deneyim uygundur. Her deneyim, sizi onların içerdiği anlam yanılsamalarının ötesine taşımak ve kendinize yaklaştırmak adına oradadır.

Tüm bu yetiler sizin kendinize uyanış sürecinizde ortaya çıkabilecek sonuçlardır. Eğer bu yetiler sizin için bir hedef veya amaç haline gelmişse, sizi bir süre uğraştıracak ve egonuzun bu veçhesiyle yüzleşmek durumunda kalacaksınız demektir. Aydınlanmış bir varlık egonun tetiklediği dalgalanmalardan muaf değildir.

Aydınlanmışlığınız, an be an önünüze gelen şeye nasıl karşılık verdiğiniz, seçimlerinizi hangi bilinç konumundan yaptığınızla orantılıdır. Aydınlanmak ve bütünleşmek içiçe geçmiş bir süreçtir.

Aydın olan tarafınız farkındalığınızın ışığı ile görürken, şefkat ve kabul ile sarmalanmış dişil tarafınız kucaklar, içine alır.


27 Aralık 2010 Pazartesi

Tasarlamak, Yaratmak ve Tezahür Ettirmek...

Bilinçli yaratım süreci genellikle esinle gelen bir fikirle başlar. Bir gün duşta olabilirsiniz ve aniden yeni bir şarkı yazma, daha iyi bir fare kapanı kurma, yeni bir yazılım geliştirme ya da özel bir restoran açma fikri geliverir. Bu, insanlığa yardım edecek ya da hayatınızdaki küçük bir problemi çözecek bir fikir olabilir. Bu, size zenginlik ya da ün getirecek potansiyele sahip olan veya tutkunuzu körükleyen bir şey olabilir.

Bu esin tanımlayıcı bir andır. O, sizin kendi ‘rüya’ âleminizden gelmiştir. Diğer bir deyişle diğer âlemlerde, çoğu fikrin doğduğu kendi yaratıcı alanınızda bu ilhamı tasarlamakta ve keşfetmekteydiniz. Şimdi insan gerçeğinizdeki bilincinizi bu fikri ‘hatırlamak’ üzere açmış oldunuz. Bu anlar genellikle sevinç, akış, coşku, iyimserlik ve büyük resmi görme yeteneği ile doludur. İlham öylesine dinamiktir ki onu nerdeyse tadıp hissedebilirsiniz.

24 Aralık 2010 Cuma

Sevginin Tek Altını / The One Gold of Love

(Scroll down for English)

Tanrı dedi ki:

Sizi seviyorum. Yapacak başka bir şey yoktur Benim için. Yaratılmış olduğunuz sevgiyle seviyorum. Sevgimin kiliyle şekillendirdim sizi Ben. Ellerim yarattı. Havadan yaratmadım sizi. Kalbimin yansımasıyla şekillendirdim. Kalbim sonsuzdur Benim, tıpkı sizinki gibi. Benim altın kalbimden yaratılmış olan sizler kalbimin altınından başka ne olabilirsiniz ki?

Kil yada altın bir fark yaratmaz. Kalbimin kili altındandır Benim. Size Kendimi verdim. Kendimi çoğalttım ve bir tohum gibi her yere ektim onu. Dolayısıyla siz Bensiniz.

Her daim En İçten Varoluş Haliniz olduğum halde sizden çok uzakta olduğumu düşünebilirsiniz. Eğer Sizin En İçten, En Candan Varlığınızsam şimdi önümde oturan kişi Benim. Ben Enginliğim, dolayısıyla siz de öylesiniz. Kalbiniz ne denli sıkışık olursa olsun sıkıştırmakta olduğunuz kalbinizin içindeki Kendi kalbimdir Benim. Kalbinizi gevşetin ve Benim Yaradan olduğumu bilin. Uzakta değilim. Size en yakın olanım. Altından bir kalp sevginin kalbidir. Kimliğinizi yeniden bildiriyorum size. Sevginin kalbinden başka bir şey değilsiniz. Işığı bir an için bile olsa sönmeyecek lakin her daim yanacak olan sevginin kalbinden ve ruhundan başka bir şey değilsiniz.

22 Aralık 2010 Çarşamba

Mükemmellik Paradigması

Başmelek Metatron ~ James Tyberonn kanalıyla

Selamlar Sevgililer, ben Işığın Lordu Metatron’um, her birinizi Koşulsuz Sevgi ile sarmalıyorum.

Üstatlar, mükemmelliğinizin bir kalıbı vardır ve onu her gün yeniden ayarlarsınız. Bunun Dünya’da ortaya çıkarken, Kozmik Evrimin Kutsal Kalıbı ile her zaman kutsal rezonansta olması için insan formundaki silinmez doğanız olduğunu söylüyoruz. Kutsal Kalıp özünde, o sürekli genişlerken ve açığa çıkarken mukadder kılınan ve organize edilen mavikopyadır. Ve dünyasal ifadenizin kalıba uymadığı zamanlar varken, kutsal kalıp aslında yüksek benliğinizdedir ve her zaman elde edilebilirdir, hayal ettiğinizden çok daha fazla.

Hatalar olarak düşünebileceğiniz şeylere rağmen, her birinizin neden, etki ve telafi eyleminin bilgeliği vasıtasıyla zamanla Üstatlığa ulaşacağınızdan emin olun.

Dolayısıyla her bireysel insan yaşamı, görkemli çokboyutlu goblene dokunurken, zaman - salınımlı sanatsal bir ifadedir. Bir seferde tek bir lineer konuklukta, her birinizin ustalıkla işlediğiniz eşsiz bir başyapıttır, mükemmelliğin kusursuz cisimlenmesini şekillendirir. Zamanla her biriniz sonsuzluk çemberini, nedensel planın ötesindeki mezuniyeti tamamlarsınız, Kutsal Mükemmelliğe geldiğiniz yere geri dönersiniz.

Ve Mükemmel İnsan kalıbından söz ediyoruz…

18 Aralık 2010 Cumartesi

Mutluluğa 7 Mucizevi Adım

1- Rahatsız edilmeyeceğiniz sakin bir köşe bulun. Uzanın ya da başınızı arkaya rahatça dayayabileceğiniz arkalıklı bir sandalyeye yerleşin.

2- Diyaframınızı genişleterek burun deliklerinizden derin bir nefes alın. Nefes alışınız tamamlandığı zaman, mide kaslarınızı gevşetin ve bu nefesin tüm vücudunuzda dolaştıktan sonra, baş bölgenizde karar kılışını izleyin. Bu süreci 3 kez tekrarlayın. Her tekrar ile zihninizde ve tüm vücudunuzda yayılmakta olan gevşemenin farkına varın.

3- Zihnen şu ifadeleri kendi kendinize tekrarlayın: "Yüksek benliğimin hikmetiyle, güçlendirilmiş zihnimin de gücüyle günlük yaşamımda etrafımı saran parlaklığı, ihtişamı farkediyorum. Her gün birkaç kez mutlu anılar şuuruma çıkacak. Bu sayede geçmişte yaşamımı doldurmuş olan mutluluğu yeniden tanıyacağım. Bu mutluluk şimdiki yaşamımı da dolduruyor. Bu gelecekte de devam edecek."

4- Bırakın şuurunuz havanın giriş ve çıkışının farkına varsın. Bunu nefesinizi kontrol etmeden yapın. Bu arada tüm vücudunuzda ve zihninizde yayılmakta olan gevşemenin daha çok farkına varın.

5- Zihnen şu ifadeleri tekrarlayın: "Şu insan halimle yaratık aleminin en değerli ferdiyim. Yüksek benliğimin hikmeti ve güçlendirilmiş zihnimin katkısıyla içimdeki güzellik ile hayatı göreceğim ve tadını çıkaracağım. İster bir gelincik tarlasında, ister bir tabloda, nerede olursa olsun güzelliği sadece güzeli gören gözlerle göreceğim. Dünyanın sessizliğini bozan seslerdeki güzelliği kulaklarımla işiteceğim. Konuşulan şeylerdeki güzelliği de bu şekilde işiteceğim. İster çok pahalı bir kadife, ister sıradan bir kumaş olsun, dokunduğum her şeyde güzelliği hissedeceğim."

"Hayatım, benim kalbimden, etrafımdaki güzelliğe hayranlık içinde söylediğim büyük bir şarkı olacak. Bir ormana, okyanusa ya da küme küme beyaz bulutlarla dolu bir gökyüzüne sahip olmayabilirim ama, onlara kendiminmiş gibi hayranlık duyabilirim."

6- Sevdiğiniz kimselerin simalarını gözünüz önüne getirin ve şu ifadeleri zihnen tekrarlayın: "Beni sevenlere ve sevdiklerime müteşekkirim. Hayatımın hangi döneminde olursa olsun benim refahımı düşünen herkese şükran borçluyum. Bu tür hislerim ve mutluluğum beni tanıyanlara kadar uzandıktan sonra yansıyarak yüzlerce defa katlanmış bir şekilde yine bana gelecek."

7- Zihnen şu ifadeleri içinizden tekrarlayın: "Her gün kendimi daha anlayışlı bulacağım. Bu taktirim mutluluğumu arttıracak, kalbimin değerlerini her gün biraz daha fazla bir şekilde tanıyacağım ve bir daha başkalarının ölçüleriyle kendimi ölçüp tartmayacağım. Ivır zıvır şeylerle zamanımı ziyan etmeyeceğim. Küçük şeylerde büyük mutluluklar bulacağım. Şu andan itibaren kendi güzelliğimin ve etrafımın güzelliğinin farkında oluyorum. Yaradılışın mutluluğuyla dolup taşıyorum. Artık bir daha mutsuzluk ve tasada bir an bile geçirmeyeceğim."

Gözlerinizi açın ve günlük işlerinize devam edin.

Bu 7 madde mutsuzluk rahatsızlığınızın iyileştirilmesi garanti edilmiştir. Metafizik şifanın mucizesi için hiç bir şuur söz konusu olmadığından, bu mucizevi tekniğin de size mutluluk getirmeyeceği düşünülemez.

Bu çalışmayı mümkün olduğunca sık yapın.

Kaynak: Metafizik Şifa - Evelyn M. Monahan -Devamını Gör

Kaderi değiştirmek...

“...Kaderiniz ve onu değiştirme meselesi sizin Farkındalığınıza, Seçiminize ve Titreşiminize bağlıdır.Bir Seçiminiz olduğunu İdrak edecek yeterli Farkındalığa sahip olmanız gerekir.....Hayatta bir Piyon ya da “Kurban” olmadığınızı, seçeneklere sahip olduğunuzu İdrak edecek kadar Farkındalığınızı yükselttiğinizde, Gelecek, Özgür ve Değişime açık hale gelir.Bu İdrak değişikliği sizin –sözde- Kaderinizi değiştirmenizin Anahtarını oluşturur.Hayatınızda gelişen dışsal Kalıpların, Bilincinizde olduğunu kabul ettiğinizde, “Özgürlük” yakındır.

Bu Kalıplar siz(in), Ana-Babanız, Aileniz, Öğretmenleriniz, akranlarınız ve Toplumunuzdaki diğer kişiler(iniz) tarafından ekilen İnançların meyve vermesi, gerçekleşmesidir.Bu İnançların bazıları yerlerine kilitlenmiş görünsede, onlar değiştirilebilirler ve içinizde tuttuğunuz bu İnançları ancak siz değiştirebilirsiniz.İnsanlarda zor durumlara bakıp, bu durumlar istedikleri gibi gelişmediği için üzülme eğilimi vardır.Bizim Perpektifimizden bu kayıp bir “Fırsat” tır, çünki eğer bir şey istediğiniz gibi gitmiyorsa ve bu duruma siz Güçlü bir Tepki duyuyorsanız, o zaman bu hoşnutsuzluğun Gücü yapıcı bir şekilde kullanılabilir.

Yapılması gereken şey, meydana gelen olayların tümüyle ve “Bilinçle Farkında” olarak ve onlara karşı duyduğunuz “Duygusal Tepkiye” dikkat ederek, bu meselede bir “Seçim” e sahip olduğunuzu hatırlamaktır.Dışardaki durumu değiştirmeniz mümkün olmayabilir, ama ona duyduğunuz “İçsel Tepki” yi değiştirebilirsiniz.İçsel Tepkinizi değiştirerek, üzerinde “Kaderinizin” gelişip değişeceği (o) “Ekseni” Yaratırsınız...”

Hathor Bilgileri
Yükselmiş Bir Uygarlıktan Mesajlar
Bölüm 11 “Kaderi Değiştirme”

16 Aralık 2010 Perşembe

Kalple Yaşamak...

Cesaret anlamına gelen courage kelimesi çok ilginçtir.

Kalp anlamına gelen Latince cor kökünden gelir.
Courage sözcüğü kalp anlamındaki cor kökünden gelir, yani cesur olmak, kalple yaşamak demektir.
Ve korkaklar, sadece korkaklar, kafalarıyla yaşar.
Korktukları için etraflarında mantıktan oluşan bir güvenlik duvarı yaratırlar.
Korkularıyla her kapı ve pencereyi kapatırlar.
Kavramları, kelimeleri, teorileri ve din bilimleriyle, bütün boşlukları kapatır ve bu kapalı kapılar arkasında gizlenirler.

Kalbin yolu, cesaretin yoludur.
Güvencesizlik içinde yaşamaktır sevgi ve güven içinde yaşamaktır bilinmeyenin içinde hareket etmektir.
Geçmişi bırakıp, geleceğin yaşanmasına izin vermektir.
Cesaret, tehlikeli yollarda hareket etmektir.
Hayat tehlikelidir ve sadece korkaklar tehlikeden kaçınır.
Ama onlar zaten ölüdür.
Yaşayan bir insan, gerçekten yaşayan bir insan, her zaman bilinmeyene doğru gider.
Tehlike vardır, ama o bu riski alır.
Kalp her zaman risk almaya hazırdır, kalp kumarbazdır.
Kafa ise bir işadamıdır.
Kafa her zaman hesaplar; çok kurnazdır. Kalp hesapçı değildir.

Cesaret anlamına gelen ingilizce courage çok güzel ve ilginç bir sözcüktür.
Kalp üzerinden yaşamak, anlamı keşfetmektir.
Bir şair kalbiyle yaşar ve zamanla kalbi üzerinden bilinmeyenin seslerini dinlemeye başlar.
Kafa dinleyemez; o bilinmeyenden çok uzaktadır. Kafa bilinenlerle doludur.

Zihnin nedir? O, bildiğin her şeydir.
O geçmiştir, ölmüş olan ve geride kalan şeylerdir.
Zihin, biriktirilmiş geçmişten başka bir şey değildir, hafızadır.
Kalp ise gelecektir, kalp her zaman umuttur, kalp her zaman gelecekte bir yerdedir.
Kafa geçmişi düşünür; kalp geleceği hayal eder.

Gelecek henüz gelmemiştir. Gelecek henüz oluşmamıştır.
Gelecek henüz sadece bir olasılıktır, gelecektir, gelmeye başladı bile.
Yaşanan her anda, gelecek şimdiki zamana dönüşürken, yaşadığımız an ise geçmiş oluyor.
Geçmişte hiçbir olasılık yoktur, hepsi kullanılmıştır.
Onu yaşayıp geçmişsindir, o artık tükenmiştir, ölmüştür, mezar gibidir.
Gelecek tohum gibidir; o yaklaşıyor, sürekli geliyor, sürekli ulaşıyor ve yaşadığımız an ile buluşuyor.
Sen her zaman hareket halindesin.
İçinde bulunduğumuz an, geleceğe doğru yapılan bir hareketten başka bir şey değildir.
Senin zaten atmış olduğun bir adımdır; geleceğe doğru attığın bir adım.

Dünyadaki herkes doğru olmak ister.
Çünkü doğru olmak o kadar büyük bir keyif ve coşku getirir ki, insan neden sahte olsun?
Biraz daha derin bir kavrayış için cesaretinin olması gerekir.
Neden korkuyorsun?
Dünya sana ne yapabilir?
İnsanlar sana gülebilir; bu onlara iyi gelir.
Gülmek her zaman bir ilaçtır, sağlıklıdır, insanlar deli olduğunu düşünebilir.
Onların seni deli olarak görmesi senin deli olduğun anlamına gelmez.

Eğer sevinçlerin, göz yaşların, dansın hakkında samimiysen, er ya da geç seni anlayacak insanlar ortaya çıkar; ve senin kervanına katılırlar.
Ben bu yola yalnız başıma çıkmıştım ve sonra insanlar gelmeye başladı ve dünya çapında bir karavan oldu!
Ben kimseyi davet etmedim.
Ben sadece kalbimden geldiğini, hissettiğim şeyleri yaptım...

Osho

13 Aralık 2010 Pazartesi

Kanserli Zamanlar / Cancer Times

(Scroll down for English version)

Anneannem kanserden öldü.

Yeni yıl günüydü, 2003'ü 2004'e bağlayan gece. 2004'den sadece bir kaç saat yaşamak kısmet oldu kendisine.

Öldüğünde hiç ağlamadım, ondan sonraki günler de, hatta bayağı bir zaman öldüğüne ağlayamadım. Normalde o kadar çok ağlayan bir insanımdır ki. Komedi filmlerinde bile, karakterlerin yaşadığı üzücü durumlara, utanç verici durumlara, zor durumlara ağlayıverir, bir kaç saniye sonra da kahkahalarla gülebilirim, bir çok insanı çok şaşırtan bir huyumdur. Ama o öldüğünde ağlayamadım işte.

2 yıla yakın sürdü hastalığı. Bu sürede, onun son derece sağlıklı, canlı, mutlu (olduğunu sandığımız) bir kadından, dünyaya kendini tamamen kapatmış, hiç kimseyi tanımayan, yatalak bir insan haline gelmesini seyrettik yavaş yavaş.

Kanser, oldukça "yalnız" bir hastalık. Herkes yardım etmeye çalışıyor, arıyor, geliyor gidiyor ama "yapabileceğim bir şeyler var mı?" sorusundan öteye gitmek gerçekten zor çünkü aslında kimsenin yapabileceği bir şey olmuyor. Bu hastalık hasta ile kendisi arasında bir şey.

Doktor muayeneleri, yazılan reçeteler, radyasyon tedavisi, kemoterapiler, ameliyatlar, küçük müdahaleler, şu kataterin takılması, bu tedavinin yapılması. MR çektir, tomografiye gir, şunlar bunlar. Bana kalsa hepsi sadece detay. Ben elimden geleni yaptım diye hasta yakınlarının kendilerini tatmin etmeye çalışmasından başka bir şey değil.

Oysa iyileşmek istemeyen bir hastayı iyileştirmen mümkün olmadığı gibi, ölmek isteyeni de döndüremiyorsun. Zaman dolduysa zaman dolmuştur. Bu kadar. Oysa daha deneyimleyecek şeyler, yaşanacak günler varsa onu da durdurmak olası değil. İyileşmeyi sağlayabilecek tek şey "içimdeki kaynak". Ben.

Anneannemin ölmesi benim için bir dönüm noktası oldu. Yaşamımda süregelen bir sürü kötü olayın en dramatiklerinden biriydi çünkü anneannem benim için sadece bir anneanneden çok daha ötede bir şeylerdi. Bir arkadaş, dost, bir yoldaş, bir sırdaş, bir sevgili, bir anne, bir evlat.

Anneannemin ölmesi yaşam, ölüm, dünya, evren, Allah gibi kavramları sorgulamama, kendime yeni bir yol bulmama, gerçek manayı keşfetmeme, kanserden nezleye, karamsarlıktan, neşeye her şeyin benden, her şeyin içeriden olduğunu fark etmeme yarayan sürece girmem demek oldu.

Anneannem ölümüyle bana yaşamı, kendimi hediye etti.

Her zamanki gibi beni tercih etti.

Kanser ise sadece bahaneydi!

-----------------------------------------------------------------------------------------------

My grandmother died of cancer.

It was a new year's day. She managed to see only a few hours of the year 2004.

I did not cry that day. Nor the days following that day. For quite some time i could not cry at all. The funny thing is normally i'm a good crier. What i mean by that i can cry for everything even in comedy movies. I can cry in situations that characters feel ashamed, hurt, with broken feelings and i can carry on laughing outloud after a couple of seconds which usually make people feel confused about me. But i just could not cry when she died.

She was sick for nearly 2 years. We watched her move from a totally healthy, alive, happy woman (so we thought) to a bedridden, shutting herself to the world completely, recognizing noone.

Cancer, actually is a very “isolated” disease. Lots of people try to help, come and go, call for checking how you are doing but never go further than asking “is there anything i can do? Do tell me please” state. This is because there is actually nothing anyone can do. It is totally between the patient and herself/himself.

Doctors do consultations, write prescriptions, you go to radiation, chemotheraphy, lots of small procedures and operations. You go for MRI’s, this scan and that scan. Other medications. But all (i belive) is really detail only. These only make the caretakers feel satisfied with a feeling of “i did all i can do”.

Actually it is not possible to heal a patient who does not want to heal and stop “death” if that is the thing to be. If time is up, time is up, you’re out of the game/illusion. Likewise if there are things to experience, days to live, you can not stop the game. The only healing comes from inside, from the source. From "I".

My grandmother’s death was a breakthrough for me in every aspect. It was the most dramatic one of the many ongoing negative events in my life. She was much more than a grandmother for me, a friend, a compaion, someone who knows all my secrets, my love, my mother, my daughter.

Her death made me enter a path, a path where i discovered life, death, earth, skies, universe, god. Made me discover the truth, the real meaning, the illusion, the game. Made me see that everything from cancer to a simple flu, from pessimism to joy of life was me, was from me, was inside me.

She gave me life, myself with her death.

She chose me as she always did.

The cancer was just an excuse!

5 Aralık 2010 Pazar

Kiesha Crowther'ın 2012 hakkında söyledikleri...


Muhteşem, insana neşe, mutluluk pompalayan bir konuşma biçimi var. Kiesha'yı seviyorum...

Djwhal Khul-Minnettar olabilmek

Olaylar içinde minnettar olabilmek, bereketi fark edebilmek, kalpten bu hali ifade edebilmek olayın şekli ne olursa olsun çok önemlidir. Eğer sizi zorlayan bir dönemden geçiyorsanız size tavsiyem tüm içtenliğinizle olayı kabullenip dışarıya karşı kendinizi ifade ederken ilgili, ilişkili varlıklara sana minnettarım diyebilmelisiniz. Böylece o kişi de birliğin içine dahil olacaktır. Özellikle size karşı sorumsuzca ve size zarar verecek şekilde haraket edenler için onlara minnet duymalısınız. Onların sayesinde bir şeyi daha iyi anlayıp idrak edeceksiniz demektir. Şöyle de söyleyebilirsiniz Sana çok minnettarım çünkü affedebiliyorum.

Ne kadar çok samimiyet ile minnet duyarsanız o kadar aynı tip enerjiye maruz kalırsınız. Temel evrensel yasa şudur, ne ekersen onu biçersin. Ne verdiğin ne aldığındır. Yaşadığınız olayın düzeyi her ne kadar dünyevi olsada mesela arabanızın lastiği patladı yaşam içinde biliniz ki eğer halden minnet duyarsanız yani derseniz ki bu olan benim için hayırlıdır biliyorum ki geliştirici olan bana geliyor. Birden size ummadığınız yerden birisi yardıma gelir. Sizin işinizi kolaylaştırır, bu farkındalık sizin yeni yayılımlar yapmanıza neden olabilir. Eğer patlak lastiğiniz tamir edildiyse ve yarın da bayramsa ilgili kişilerin ihtiyacı olduğunu düşünüyorsanız bayrama katkı yeni açılımları meydana getirecektir. Çünkü olgular sürekli dinamiktir.

Djwhal Khul

Devamı: http://www.maddeveruh.org/ruh-ve-madde/1/1002/djwhal-khul-minnettar-olabilmek.aspx#ixzz17GhHEnGU

Under Creative Commons License: Attribution Non-Commercial No Derivatives / Djwhal Khul-Minnettar olabilmek

3 Aralık 2010 Cuma

Etrafınızdaki sinirlendiğiniz her insana teşekkür edin...

(Alıntıdır)

Etrafınızdaki sinirlendiğiniz her insana teşekkür edin.

Onlar sizin en iyi öğretmenlerinizdir.

Sinirlendiğiniz her insan size geçmeniz gereken bir dersi hatırlatıyordur.

Emir vermesini yönetmesini seven biriyseniz, etrafınızda sürekli şunu yap bunu yap diyenler olur.. Emir vermek zorunda olmadığınızı öğrenmeniz gerekiyordur.

Çok konuşmasını seven bir insan değilseniz, etrafınızda sürekli konuşan insanlar olur. Kendinizi en iyi anlatma yolu konuşmanızdır ve konuşmanız gerektiğini öğrenmeniz gerekiyordur.

Dağınık bir insansanız etrafınızda sürekli dağınık insanlar olur. Düzenli olmasını, disiplini öğrenmeniz gerekiyordu.

Sürekli bir yerlere geç kalan bir insansanız etrafınızda dakik insanlar olur ve bir şekilde geç kalmanız için ortamlar oluşur. Zaman kavramının sadece hayatınızda kolaylık sağlayan bir araç olduğunu öğrenmeniz gerekiyordur.

Sürekli değişik insanlarla aynı tarz ilişkiler yaşıyorsanız; gerçek sevgiyi ki bu şartların bağlılığın olmadığı, koşulsuz sevgidir, öğrenmeniz gerekiyordur ve bu KENDİNİZİ SEVMEK le başlar.

Etrafınızda sizi rahatsız eden annenizi, babanızı, kardeşlerinizi, komşunuzu, patronunuzu, işçilerinizi, sevgilinizi, SEVİN.

Çünkü her biri size geçmeniz gereken bir dersi hatırlatıyor.

O dersin ne olduğunu bulun ve sizlere bu fırsatı sizi rahatsız ederek veren kişilere teşekkür edin.

1 Aralık 2010 Çarşamba

"Kutsallık Kıvılcımınız Olumsuz ve Ebedidir"

Başmelek Mikail’den Mesaj LM-12-2010

Ronna Herman kanalıyla aktarılmıştır

Sevgili üstatlar, asla unutmayın: Varolma nedeniniz bilinçli bir birlikte yaratıcı olmaktır ve Baba/Anne Tanrımız varoluşunuzun Yaşam Veren gücüdür. Seçimlerinizin sınırlı olduğu ve geçmiş tarafından etkilendiği düz çizgi, lineer zaman kavramınızı bırakmalısınız. Kendinin üstadı Döngü Yasası, Sonsuzluk Döngüsü (yatay 8 şekli) kavramı içinde işlev görür. Önünüzde sürekli bir şekilde öne akan Sonsuzluk Döngüsü İlahi potansiyel ile doludur; ancak, etrafınızda kişisel Yaratıcı çarkınızdaki Sonsuzluk Döngüleri, vizyonunuzu desteklemek için uyumlu frekanstaki düşünce formlarını içermelidir. Kutsal Kalbinizde merkezlenmiş kalırsanız ve düşünce ve eylemin berraklığını sürdürürseniz, arzularınızın/vizyonlarınızın mükemmel şekilde ve mükemmel zamanda tezahür edeceğinden şüpheniz olmasın. Hatırlayın, insan Ruhu bozguna uğratılamaz, çünkü o Tanrı malzemesinden yapılmıştır ve bu nedenle yok edilemez. Her birinize tahsis edilmiş olan Kutsallık Kıvılcımı ölümsüz ve ebedidir.

Şu anda içinde yaşadığınız dünya sizin için planlanmış olan dünyanın yansıması değildir. DNA’nızın içinde tüm geçmiş yaşamlarınızın Özünün anısını taşıyan eterik zaman kapsülleri saklanmıştır. Kendinizi binlerce kez ayırdınız ve kırdınız (ışığın kırılması); ancak, erişilmeyi ve Varlığınıza bütünleştirilmeyi bekleyen Kutsallığınızın hafıza hücrelerine sahipsiniz. Bu hafıza hücreleri Işık Bedeninizin inşa edici bloklarıdır. Beden elementalinizin bilincine uyumlanma zamanıdır ve ruhsal hassaslığınızı geliştirmek için içgözleme zaman ayırmalısınız. Yükseliş sürecine ve bilinçli farkındalığınızın genişlemesine daha derin ilerlerken, ZİHİN HALİNİZİ sürekli olarak izleme ve kontrol etme alışkanlığına sahip olmalısınız. Siz içgüdüsel beyin/zihin aleminden çıkıp yüksek zihnin alemine girerken, giderek geçmiş olaylarla ilgili hafızanızın büyük bir bölümü gözden kaybolmaya başlayacak.

30 Kasım 2010 Salı

Sorumluluk ve Teslimiyet üzerine...

... Savunma. Diğer bütün söylenenler de doğrudur, fakat siz savunmadayken gerçekten orada bakılması gereken bir şey var demektir, ve "ama, ben..." denildiğinde. Bakın, bazen bunun Ego'nun bir başka adı olduğunu düşünürüz. "Ama, ben..." Bunu yeterince sık işitiyoruz, gerçekten...

... Teslimiyet. Nihai dişi, negatif enerji. Basit değil mi? Teslimiyet. Yapılacak bir şey yok. YAPILACAK hiç bir şey. İşte, böylece hepiniz buradasınız, sevgili dostlarım, aydınlanma uğruna kendi çaresiz didinmelerinizin işkence çarkında. Sizin evreninizde bir sonuç almak için herhangi bir şey YAPMAK zorunda olmadığınız tek reçete, değişim-dönüşüm reçetesidir. Dönüşüm reçetesi...

... Basit bir reçete:

1. SORUMLULUK ALIN. Durum her ne olursa olsun, onu SİZ yarattınız. Başka hiç kimse değil.

2. YARGIYI HİZAYA GETİRİN. Bu kısaca demektir ki her şeyi, hepsini kutsayın; ilgili kişileri kutsayın. Durumu kutsayın; içindeki bilgelik incisini bulmak üzere o durumu yaratmış olduğunuz için kendinizi kutsayın.

3. DUYGUYU HİSSEDİN. TESLİM OLUN. Teslim olun ve teslim olduğunuz zaman, ıstırabın direnci ile maskelenmiş duygu birdenbire nötr bir enerji olarak kendini açığa vurur ve o zaman, onun güneş-sinirağı çakrasından kalbe doğru ilerleyiş yolu açılır.

Sorumluluk alın - yargıyı hizaya getirin - teslim olun. Duyguyu hissedin.

Bundan daha basit ne var?

P'taah Pleiades Mesajları/2 - Bölüm 11

26 Kasım 2010 Cuma

Dünya Kadınları Eril Enerjiden mi Geldi?

“...İnsanlık ve Evren, Erkek (Eril) Enerji denilen enerjiyle işlemektedir ki bu, “Yapma” enerjisidir. (Beşer) İnsanlar “Yapıyorlar”, şimdi ise artık İnsanın “Olması” gerekmektedir. Erkek (Eril) enerji “Uğraş” vermedir, organizasyondur, “Hamle Yapmak” tır.Dişi(l) Enerji,”Besleyen” dir, “İzin Veren” dir, Kendinden Veriş” tir.(Aslında) Sizin hangi cinsten (cinsiyetten) olduğunuz (hiç) önemli değildir. (Çünkü)”Ruhun” cinsiyeti yoktur.

(Beşer) İnsanlık, “Kadın” cinsi de dahil olmak üzere, “Erkek (Eril) Enerji” den gelmiştir, yapmaya, hayatta kalmaya uğraşır. Gezegeniniz Kadınları, “Kadın Özgürlüğü Hareketi” nden,” Kadının Güçlenmesi” (ve) –“Yeni Çağ”- denilen hareketten çok keyif almaktadırlar. Bu Kadınlar çok “Mutlu” olmuşlardır. Onlar derler ki; “Şimdi onlara günlerini göstereceğiz – Bu sefer elimize düştünüz sizi gidi (...) ler!” Bunu çok iyi biliyorsunuz. Ama gerçek şu ki, Kadınlar da (Eril) Erkek Enerjiden gelmedirler, çünkü onlar da “Hayatta Kalmak” için uğraşmak zorundaydılar, çünkü sizin Kültürünüzde “Dişi(l) Enerji” hor görülmektedir.

Erkek, Erkeğe. Eğer bir Erkek ağlar, yumuşak davranır, besleyen, hoş gören olursa, o düpedüz BAĞIŞLANMAZ! Pekala, hepiniz gelmekte olan “Değişimleri” gördünüz ve bu git gide artacak. Bu, Erkek (Eril) Enerjiyi kötülemek demek değildir, bir “Denge” ye gereksinim vardır, yani Erkek ve Kadın (her ikisi de), Erkek (Eril) ve Dişi(l) Enerji dengesine sahip olmalıdır. Bu bir Kuşun iki Kanadına benzetilebilir. Kuş tek Kanatla “Uçamaz”.”DENGE”.

Kendiniz Olmaya, asıl Benliğiniz Olmaya “İzin Vermek”. ”Bütün İnsanların kendileri olmalarına İzin Vermek”. Bu, Çocuklarınızın eğitiminde (de) “Muazzam Değişiklikler” anlamına gelir. Ve sizin zamanınızla çok yakında, Çocuklar artık Okullara gitmeyecekler. Bu, gerçekten, çok farklı tipte bir “Öğrenim Deneyimi” olacak(tır)...”

P’taah-Pleiades Mesajları 1
Bölüm 2

Shambhala - 1

- Gel...
- Korkuyorum...
- Gel...
- Korkuyorum...
- Gel!
- Korkuyorum diyorum...
- Neden korkuyorsun tam olarak?
- ...
- ?
- Kendimden...
- Güzel. Bunu farketmen, telaffuz edebilmen ne güzel.
- Yanımdan hiç ayrılmayacaksın değil mi?
- Hepimiz buradayız. Hepimiz sana eşlik ediyoruz. Hepimiz her an senin yanında, eşlikçiniz.
- Tamam.
- Girişte kendinle yüzleşmen gerekecek. Kendine bakacaksın.
- Biliyorum. Korkum da bundan ya işte.
- Kendinin muhteşemliğini görmekten korkuyorsun, biliyorum.
- Muhteşem olma sorumluluğundan korkuyorum sanırım...
- Evet, hep doğru olma, hep mükemmel olma zorunluluğu hissediyorsun ama bu bir zorunluluk değil. Bu senin kendi doğan aslında. Sen zaten bu'sun. Bunu bir zorunluluk gibi görme "düşüncesi" seni felç ediyor. Oysa sadece "olman" yeterli. İyiyim, kötüyüm, insanlar beni sever, sevmez, akıllıyım, aptalım gibi yargılarını bir yana bırak ve "ol". Düşüncelerinle korkup kaçmayı seçebilirsin ya da sevip kabul edip kalmayı. Bu senin seçimin.
- ...
-

25 Kasım 2010 Perşembe

Sacred Geometry & Unified Fields Part 1 - Kutsal Geometri ve Birleşik Alanlar Konusu 1. Bölüm



Bu video olaylara bilimsel açıklamalar arayanlar için ideal. Diğer bölümleri Youtube'da aynı isimle seyredilebilir. Toplam 6 bölümden oluşuyor. Ne yazık ki Türkçe altyazısı yok. Ama hiç İngilizce bilmeseniz bile bir şeyler kapmak mümkün çünkü yoğun bir grafik anlatım var.

Sevgiyle kalın...

23 Kasım 2010 Salı

Çocuklar Gibi...

Her zaman çocuklar gibi şen olmak... Ne güzel! :)))))

Para ve Başarı Hakkında...

... iş hayatınızdaki başarı sizin iç dünyanızın nasıl olduğuna bağlıdır. Dışınızdaki her şey gerçekte sizin bir yansımanızdır. Siz, eğer başarısızlık olarak yargıladığınız bir durum içindeyseniz, bu sizin kendinizi başarısız olarak yargılamanızdan kaynaklanmaktadır. Şimdi, kendinizi başarısız olarak yargılamanızın birçok nedeni vardır ve bu aslında size daha önce bahsettiğimiz "kendine değer verme" konusundan kaynaklanmaktadır. Paranız olmasını hak ediyor musunuz? Spiritüel kimseler eğer para sahibi olurlarsa spiritüellikten yoksun mu kalmış olurlar? Vesaire vesaire. Böylece, bu konudaki inancınızın özüne, para konusundaki inancınızın temeline ulaşabilirsiniz. Eğer bolluğu çok hak ettiğiniz konusunda iyice berrak bir görüşe sahipseniz ve o size hala gelmiyorsa, o zaman, yaptığınız iş konusunda kalbinizde yatanın ne olduğuna bakınız. Çünkü eğer yapmaktan hoşlanmadığınız bir işi, sırf para kazanmayı umarak yapıyorsanız, o zaman gerçekten kendinize çok iyi hizmet etmiyorsunuz demektir...

P'taah Pleiades Mesajları/2 - Bölüm 6

Çakra Meditasyonu

Leonardo Da Vinci. Ne kadar eşşiz bir ruh, değil mi?
Bu sabah çakralarla ilgili bir şeyleri araştırırken bu görseli buldum. (http://www.amorillum.com/) diye bir sitede.
Bu görselin blogumda olmasından hoşlanacağımı düşünerek ve fırsat bu fırsat diyerek yaptığım bir çalışmayı paylaşayım dedim. Çok çok basit bir renk meditasyonu bu. Dingin bir sabaha başlarken mesela, birebir olabilir.

Bütün teknik her çakraya kendi renginde enerji vermek ve çakra (hani çakra kelimesi Sanskritçe tekerlekten geliyor ya) tekerleklerini olabildiğince hızla döndürmek üzerine kurulu...

Bir çok yerde çakraların saat yönünde döndüğüne dair bilgiler bulabilirsiniz. Bendeki oldukça eski bir kitapta kadınların saat yönünün tersine, erkeklerin saat yönünde döndüğünü söylüyor. Ama benim çakralarım doğrusu öyle değil, şöyle: Kök çakra saat yönünde, sakral çakra saat yönünün tersinde, solak pleksus saat yönünde, kalp çakrası saat yönünün tersine, boğaz çakrası saat yönünde, üçüncü göz çakrası saat yönünün tersine, tepe çakrası saat yönünde. :) Dolayısı ile bir şey diyemiyorum. Kendinizi en iyi siz hissedersiniz.

Ben, bağdaş kurup, tamamen dik durarak meditasyon yapmayı seviyorum. Bedenim tam olarak dünyaya topraklanıyor, tepem de tam olarak evrene açılıyor diye hissediyorum. Tabii bütün bu mekan algısı illüzyon olduğundan bunu bir kural olarak kabul etmemeli, nasıl rahat ediyorsanız. Ayrıca çakra melodileriniz varsa, hele de o her çakraya özel 5 dakikalık müzikleri olan CD'lerden, o zaman süper olur işte.

Tam pozisyon aldıktan sonra, bir kaç derin nefes alıp verdikten sonra, farkındalığınızı kök çakranıza veriyorsunuz. Orada kırmızı bir enerji topu imgeliyorsunuz. Topu döndürebildiğiniz kadar hızlı döndürmeyi imgeliyorsunuz. Benim deneyimlerime göre çakranız ne kadar dengesiz ya da az çalışıyorsa bu enerji topu o kadar yavaş hareket ediyor (Bu, hangi çakranızda sorun olduğunu anlamanız için de bir fırsat olabilir). Ama zaman içinde şaşırtıcı bir hızla hareket ettiğini görebilirsiniz. Yönüne gelince, yukarıda dediğim gibi, sezgilerinize güvenin, doğru yönü gösterecektir, saat yönü ya da tersi. Bu enerji topunu döndürebildiğiniz kadar döndürün, dışarı enerjisi yayılsın, hatta kök çakranızdan dünyanın merkezine köklerinizin indiğini, sıkı sıkı bağlandığını imgeleyebilirsiniz. Aynı bir ağaç gibi. Bu, insanı çok çok mutlu eden, güvende hissettiren bir şey.

Kök çakradan sonra sakral çakraya aynı şeyi yapacaksınız. Turuncu bir enerji topu, olabildiğince hızlı döndürmeye çalışacaksınız, enerjisini yayılsın yayılabildiği kadar. Eğer müzik kullanıyorsanız her çakra için müzik boyunca devam edebilirsiniz. Daha sonra sırası ile her çakraya kendi renginde enerji topları yerleştirerek ve hızla döndürüp o enerjinin çevreye yayılmasını gözlemleyerek tepe çakraya kadar gelebilirsiniz. Solar pleksus için sarı, kalp çakrası için yeşil (ben hep yeşil, içi ise pembe enerji topları imgeliyorum), boğaz çakrası için mavi, üçüncü göz çakrası için indigo ve tepe çakrası için de mor renkli enerji topları kullanabilirsiniz.

Ben tepe çakrasının enerji topunu döndürdükten sonra, enerjiyi evrene doğru yaymayı ve yayılabildiği kadar yollamayı seviyorum. Kök çakranın tersine bu da evrenle iletişim kurmak için çok güzel bir fırsat oluyor bence. Bundan sonra istediğiniz gibi bitirebilir, derin bir nefes alıp vererek gözlerinizi açabilirsiniz.

Herkese sevgiler, güzel bir gün dileklerimle...

22 Kasım 2010 Pazartesi

Başka Bir Yer...

Tanrı dedi ki:

Planlar yapmak zorunda değilsiniz. Bugünü yaşayın. Hayatın her bir günü kumaş topları gibi kendisini kat kat açar ve hiçbir gün bir diğerine benzemez. Hayatın sizin düşündüğünüz gibi şekillenme mecburiyeti yoktur. Kendi bildiği şekilde ortaya çıkar o. Hayat sizin planlarınıza uymadığı zaman üzüntüye kapılmayın. Planlarınızın tadını çıkarın. Bunlar her zaman için hayatın yüzeyine çıkmayabilirler ama hayal kurmanın planlarınızı gerçekleştirmeyeceğini nereden biliyorsunuz ki? Hayal kurmak başlı başına bir eylem de olabilir.

Geçiş günlerinde...

Bedenimizin geçiş günlerinde yaşadığı büyük değişiklikler hepimizce malum. Bu değişiklikler zaman zaman bazı yerlerimizde beklenmedik ağrılar, ruh hallerimizde ani değişiklikler, dalıp dalıp gitmeler, aniden ağlamak istemeler, sinirlenip sonra niye sinirlendiğine şaşırıp kalmalar gibi etkiler yapıyor. Biliyorsunuz bunlarla ilgili bulduğum farklı deneyimleri sık sık sizinle paylaşıyorum. Bugün Lauren'ın (Lauren C. Gorgo - thinkwithyourheart.net sitesinde) bu tip durumlarda yapılacak kısa bir çalışma vardı. Ben bu çalışmayı sık sık yapıyorum, onun da yazdığını görünce hoşuma gitti, paylaşayım dedim.

Öncelikle çok çok rahat olacağımız bir pozisyon alıyoruz. Yatın ya da uzanın farketmez, hangisi sizin açınızdan daha rahat oluyorsa o uygundur. Derin bir nefes alıyoruz ve rahatça ve yavaşça nefesimizi veriyoruz.

Şimdi tepe çakramızdan (başımızın tam üzerinden) giren, omurgamız boyunca devam eden ve tam kök çakradan (kuyruk sokumunun bittiği, tam bacak arasından) çıkıp dünyanın merkezine bağlanan bir ışık imgeliyoruz.

Bu ışık tünelinin (tünel diyeyim ben ona daha kolay oluyor) fiziksel bedeniniz boyunca oluştuğu ve dünyanın merkezine sıkı sıkı tutunduğuna ikna olduğunuzda bedeninizden çıkın ve kendinize dışarıdan bakmaya başlayın. Bunun faydası enerjinin akışını dışarıdan gözlediğiniz zaman sizin içinizden geçiyormuş gibi bir duygudan/algıdan kendinizi kurtarıyor olmanız, bu şekilde daha güzel akacak, o yüzden.

Işık tünelinden evrensel enerjinin girişini ve dünyanın merkezine doğru gidişini gözlemleyin. Ben bunu çok yukarıdan, evrenden büyük bir huni ile enerji giriyormuş ve benim bacak aramdan dünyaya giriyormuş ve aynı bir ağacın kökleri gibi tüm dünyaya yayılıyormuş gibi hissediyorum, çok hoşuma gidiyor, beni çok rahatlatıyor ve mutlu ediyor.

Kendinizi dışarıdan gözlemlemekte zorluk çekiyorsanız olduğunuz gibi de yapabilirsiniz, enerjinin içinizden geçtiğini duyumsayın, bu da güzel bir deneyim.

Bu arada eğer ağrıyan, sızlayan, rahatsızlık veren bir yerleriniz varsa (bel ağrılarında artış var sanki?) enerjiyi oralara da götürebilir, şifalandırdığınızı imgeleyebilirsiniz.

Herkese çok ama çok güzel bir gün dileklerimle...

Bu arada yazıyı okumak isteyenler olursa: http://consciousco-creationalcoaching.blogspot.com/2010/11/new-day-has-dawned.html

21 Kasım 2010 Pazar

Farklı ben'leri iyileştirmek...

Kıskanç ve haset "BEN". Zayıf... Zayıf ki ne zayıflık... Hani kurumuş kalmış derler ya, aynen öyle... Küçücük, incecik, buruşmuş bedeni, saçları dökülmüş, geriye azıcık, yolunmuş bir kaç tüy kalmış... Ağlıyor, gözlerinden istemsiz yaşlar dökülüyor. Kırış kırış yüzü, alnında iki kaşının arası nasıl da buruşmuş hep surat asmaktan. "Kıskançlık, haset insanı bitirip tüketiyormuş demek ki" diye geçiyor içimden. Onu alıyorum, kucaklıyorum. Kollarımın arasında sallıyorum. "Hiç bir şeye ihtiyacın yok" diyorum sessizce. "İhtiyacın olan herşey sende var zaten" diyorum, "başkalarında olup da sende olmayan bir şey yok". "Bak "BEN" buradayım" diyorum, "ben bütün ihtiyaçlarını, isteklerini, arzularını, dileklerini, özendiklerini karşılamak için buradayım". "Ben sana söz veriyorum" diyorum, "seni seviyorum" diyorum tekrar tekrar. Defalarca. Yüzü gülene kadar, gözleri ışıyıncaya kadar. "Seni seviyorum, seni seviyorum, seni seviyorum"... Uyutuyorum onu, yüzündeki huzur ifadesini gözlüyorum. Gözyaşlarını kuruluyorum, öpüyorum, seviyorum tekrar tekrar. Kırmızı bir kutuya yatırıyorum onu, yumuşacık, hep rahat edeceği bir yere. Kutunun kapağını kapatıyorum, üzerine kırmızı kurdelalar takıyorum, süslüyorum, değerli şeylerimi sakladığım rafa kaldırıyorum onu...

Öfkeli, kızgın "BEN". Uzun, zayıf, saldırgan... Koşuyor, sürekli koşuyor, koşarken bağırıyor, bağırırken tükürükler saçıyor etrafa, yumruklar atıyor boşluğa. Oturuyorum, elimde bir şişe su... O koşuyor. Önümden geçiyor, "yavaşla" diyorum sakince. Duymuyor. Koşmaya devam ediyor. Ben, sabırla bekliyorum. Yine önümden geçiyor, "yavaşla, biraz su iç" diyorum suyu göstererek. Duymuyor yine, yumruklar atarak, çığlıklar atarak koşmaya devam ediyor. Hiç bitmeyecek bir maraton koşar gibi. Ben de sanki kenar hakemi, saattlerce günlerce koşmasını seyrediyorum. Yorulmuyor. Öfkesi dinmiyor. Bıkmadan, sabırla "yavaşla" diyorum, "sakin ol, biraz su iç, nefes al". Koşuyor, koşuyor, koşuyor, bin, milyon maraton koşuyor sanki. Sesimi duymaya başlıyor, yavaşlıyor. Koşmaya devam ediyor hala ama sakinliyor sanki?.. "Sakin ol" diyorum sabırla, "sakin ol, yavaşla, nefes al, al biraz su iç". Duruyor sonunda. Küçülüyor, durdukça, yavaşladıkça küçülüyor. Su içiyor, nefes almaya çabalıyor. Kucağıma alıyorum... Okşuyorum sakince, öpüyorum "seni seviyorum" diyorum. "Seni seviyorum, seni seviyorum, seni seviyorum". "Seni her halinle seviyorum" diyorum. "Her şey yolunda" diyorum. "Her şey tam olması gerektiği gibi". "Teslim ol, yaşamın akışına teslim olabilirsin artık, güvendesin, bak ben buradayım" diyorum. Gülümsüyor. Yorgun ama inaçlı gülümsüyor. Huzura kavuşmasını bekliyorum, seyrediyorum, öpüyorum, sarılıyorum, onu sevdiğimi söylüyorum defalarca, bıkmadan usanmadan. Onu da kutusuna yatırıyorum. Üzerini kurdelalarla süsleyip, rafına kaldırıyorum.

Kontrol delisi "BEN". Dev bir kontrol merkezi, yuvarlak büyük bir masa, üzerinde milyonlarca düğme, ortasında kocaman bir sandalyede onu görüyorum. Bir şeyleri kaçırma telaşı ile deli gibi düğmelere basıp duruyor. Parmakları hariç heryeri kocaman. O kadar şişmanlamış ki, korkudan biriktirdiği herşeyi üzerinde taşıyor. Herşeyi üzerine almış, herşeyi o yapmak zorunda sanki, tüm dünyayı o idare ediyormuşcasına büyük bir sorumluluk yüklenmiş, bu yük bütün bedenine yayılmış. "Dur, sakin ol" diyorum arkasından yaklaşarak... "Dur, bir dakika ara ver" diyorum, "biraz konuşalım". "Hayır!" diyor büyük bir panikle. "Hayır, duramam, yapmam gereken şeyler var, duramam, olanaksız". "Durabilirsin" diye ikna etmeye çalışıyorum sakince, sabırla. "Durabilirsin, herşey ve herkes güvende, inan bana, bak ben buradayım, bak ben senim, ben "BEN"im, bak ben nasıl rahatım". "Hayııırrr!" diye panikle bağırarak düğmelere basmaya devam ediyor, bir sürü şey sıralıyor "bunun yıkanması, şunun kurulanması, şunun atılması, bunun çıkarılması, şunun aranması, bunun şuraya götürülmesi, şunların alınması, bunların pişirilmesi, şunların hesaplanması, o yapamaz, bu bunu beceremez, şuna bunu emanet edemem vs. vs.". Gülüyorum, onu sakinleştirmek için omuzlarına ellerimi koyuyorum, "seni seviyorum" diye fısıldıyorum kulaklarına "seni seviyorum, seni seviyorum, seni seviyorum". "bir saniye durmayı denemek istemez misin?" diyorum, "bir saniye rahatlamak istemez misin?". "Bir tek düğmeye basmasan ne olur ki sanki?" diye ekliyorum. Bir an duruyor. Bana bakıyor. Gözlerinden yaşlar akıyor. "Bak gördün mü?" diyorum "hiç bir şey yapmak zorunda değilsin, hiç bir şeyi zorunlu olduğun için yapma, istersen, seni mutlu edecekse yine gel bas düğmelere ama gel, biraz yürü, hareket et, bu karanlık odadan çık, bak ben seni çok seviyorum" diyorum. Yavaş yavaş küçülmeye başlıyor. Birlikte bahçeye çıkıyoruz. Bir banka oturuyoruz. Onu kucağıma alıyorum. Seviyorum, sarılıyorum, sallıyorum sevgiyle. "Seni seviyorum" diyorum bıkmadan, defalarca, yüzlerce, binlerce kere. "Seni seviyorum, seni seviyorum, seni seviyorum". Kendini bırakıyor. Yüzünde mutlak bir huzur ifadesi görene kadar bekliyorum. Onu da kutusuna koyuyorum, üzerini en sevdiğim kurdelalarla süslüyorum, rafa kaldırıyorum.

Şükürler olsun... Her an farklı benleri iyileştirebildiğim için...

12 Kasım 2010 Cuma

"Önümüzdeki Yıl” 2011

Üçlü Grubun Orta Noktası Başmelek Metatron ~ James Tyberonn kanalıyla

Selamlar Üstatlar, ben ışığın Lordu Metatron’um ve zamansız uzay vektöründe her birinizi bireysel olarak sevgiyle selamlıyorum. Sizi bu sözcükleri okuduğunuz Şimdi zamanında kucaklıyorum ve sizi Koşulsuz Sevginin enerjisinde sarmalıyorum.

Sevgililer, size anlattığımız gibi, dünya şu anda kendisini yeniden oluşturuyor ve insanlık mikro veya makroda ister kapsamlı değişimi desteklesin ya da ona karşı olsun, zaman – kronolojisinin eylemsizliği lineer sıralamada bugün, dün olduğundan çok daha hızlı şekilde akıp giderken, bu gerçekten bir tartışma konusudur. Bu nedenle, 2011 ışık hızlanmasının süratini ve bilincin lüsid (duru) yorumunuzu harekete geçirecek. Bu büyük dalgayla, bilişsel yaşam ifadeniz yüksek tempoya geçiş yapacak. Görüyorsunuz, her şey hızlanıyor, Yükseliş yaklaşırken zaman hızlanıyor. Zaman kendisini yeniden şekillendirirken, insanlığın deneyimini, görünen ve görünmeyen doğa kuvvetlerini ve Dünya’nın kendisinin yüzünü de yeniden şekillendirecek.

Her An Önemlidir

Üstatlar, her birinizin bu hızlanmış enerjilerde yaşamakta olduğunuz her anın Kozmos, Yeni Dünya ve sizin için gerçekten ne kadar önemli olduğunu anlamanız ve tam olarak kavramanız çok önemlidir. Aslında, bu gezegende yeni bir enerji var ve bu enerji farkındalığınızı ve ışık miktarınızı daha fazla aktive etmeye çalışıyor. Ve Sevgililer, daha fazla ışık taşıma yeteneğiniz, sevgiyi ifade etme yeteneğinizi süsleyip donatıyor. Sevgi, Benlik ile başlar.

9 Kasım 2010 Salı

Değişimin 8 Basamağı

 1. Farkındalık

Acaba bu olabilir mi? Bu mümkün mü? Gibi sorular bizi değişimin birinci basamağına taşır. Biz fark etmesek de, bir şeyleri fark ettiğimizde, kalbimizin açılması gerçekleşir ve kalbimizde Tanrı Sevgisi vardır. Bu durumda 5. boyut olarak özetlenebilecek perdenin önüne gelinmiş olunur. Hala sorgulamaya devam ediyorsanız 1.basamakta bulunmaya devam ediyorsunuz demektir. Siz farkına vardığınızda, bu size kalbinizde Tanrı Sevgisinin olduğunu gösterir. Perdenin önünde duran bir çok insan vardır. Ancak, çoğu perdeyi geçmeyi istemez. Benim sabit, güvenli bir hayatım var denir. Ancak, yaşam yolunuz sizi sorgulamaya itmeye devam eder. Tanrı sevgisi var ise bu Üst Beniniz ile bağlantıda olduğunuzu gösterir. Burada hissedilen daha fazla bütünlüktür. Bir yakınınızı kaybettiğinizde, işsiz, parasız, çaresiz ve yalnız kaldığınızda, bir şeyler sizi iter ve sorgulamaya başlarsınız. Enerjinin yükselmesi ancak daha fazla kişinin fark etmesi ile olur. Önceden geçiş için kritik seviye %1 iken işimdi %0,5 civarındadır. Yaptığınız çalışmalarda sürekli sorgulama durumunda iseniz ilerleyemezsiniz. Fark edip perdenin önüne gelindiğinde ikinci basamak için hazırsınız demektir.
 

Yeni İnsan

The Group - Haziran 2010 Mesajı

Evden Selamlar

Genişleyen şuur ile hareket eden insanın dönüm noktası

Bu gün dünya üzerindeki beşer varlığının gelişiminde altı çizilmesi gereken çok önemli bir zaman. Her varlığın kendi devresi içinde gelişimiyle alakalı olarak önemli zamanları vardır. İnandığınız herşey bir varlıktır. Tabiki bir çok yaşayan ve nefes alan varlığı beşeriyet farketmediğinde onların canlı olduğunu önemsemez. Sevgili varlıklar çevrenizde gördüğünüz herşey bir şekilde nefes alıp yaşıyorlar. Siz bunları hareket etmediğini düşünerek ölü olduğunu varsayıyorsunuz. Mesela kumsalda bir deniz kabuğunu elinize alın ve bunda yaşam gücü enerjisi olmadığını söyleyin. Ancak onu elinize almasanız bile onda yaşam gücü olduğunu söylüyoruz. Eğer bir şey yaşam gücü enerjisine sahip değilse ve gelişmiyorsa o zaman o şey sizin titreşimine uyum sağlayıp dünya adını verdiğiniz yerde varolamazdı.

Sevgili varlıklar bugün sizi çok özel bir noktaya götürmek istiyoruz. Kendi fiziksel bedenleriniz için şeylerin -olayların değişmeye başladığı noktadayız. Sizlere beşeriyetin tekrardan yapılandırılacağından bahsetmiştik. Her birinizin varlığı bu gezegende önceki durumlardan enerjetik olarak daha fazla ışık -bilgi- taşıyacak hale geliyor. Bununla neyi kastediyoruz? Fiziksel bedene enkarne olan ruhunuzun küçük bir parçası burada bulunmaktadır. Yinede siz kendinizin her bir parçasına yüksek benliğiniz kanalıyla erişebilirsiniz. Şimdi olmakta olan yüksek benliğiniz ile ince olan bağlantı hattı giderek genişlemeye, kuvvetlenmeye başlıyor. Bu durumda asıl siz burada daha fazla olacaksınız. Bu dönüm noktasında bağlantı şekli değişiyor.


Teslim ol!

Hakk’ın karşına çıkardığı değişimlere direnmek yerine, teslim ol. Bırak hayat sana rağmen değil, seninle beraber aksın. "Düzenim bozulur, hayatımın altı üstüne gelir" diye endişe etme. Nereden biliyorsun hayatın altının üstünden daha iyi olmayacağını?..

5 Kasım 2010 Cuma

Muhteşem Bir Deneyim...

Bu öğlen Fotiny Gudela ile bir seansa katıldım. Tek kelime ile muhteşem bir deneyimdi... Onu paylaşmak istedim.

Fotiny Kozmik Enerji Terapisi yapan bir terapist. Kozmik enerji terapisi fizik, kimya, biyoloji,tıp, psikoloji ve evrenin kurallarına dayanılarak yapılan ve en etkili enerji çalışmalarından biri. Bu çalışmada kişinin özündeki tüm negatif enerjiler, bu negatif enerjilerin vücutta yaratmış olduğu etkiler de -fiziksel rahatsızlıkların yanısıra bu rahatsızlığa sebep olan duygusal ve zihinsel sebepler de- temizleniyor. İnsanı bir bütün olarak ele alıyor ve kişilerin hayatlarındaki negatif programlar kişinin şakralarından, organlarından,  fiziksel, eterik, zihinsel ve astral vücudu olarak tüm vücut sisteminden 1-3 seans arasında temizleniyor. Hasara uğramış olan vücut organının Kozmik enerjinin sunduğu enerji frekanslarının vücut tarafından kabullenilmesini, hasara uğramış-hasta olan bölgeye nasıl bir enerji uygulanması gerektiğini de belirtiyor.

Seansta 4 kişiydik. Fotiny önce metal çubuklarla (bilmem bilir misiniz Acmos Terapisi'ndeki metal çubuklara benziyor ya da bazı insanların su bulmak için kullandıkları çubuk mantığında bir şey) çakraların dönüş hızını hatta dönüp dönmediğini tespit ediyor. Sonra da aura genişliğinize bakıyor, çapını gösteriyor.

Bundan sonra gözlerinizi kapatıyorsunuz, ayakta (çünkü pranadan enerji akışının dümdüz olması için ayakta olmak çok daha faydalı oluyormuş) durarak meditasyona başlıyorsunuz. Bu sırada Fotiny evrenden size ait bir enerji kanalı açıyor, çakralara ve çeşitli bölgelere, organlara enerji veriyor ve sizi şifalandırıyor.

Benim deneyimim tek kelime ile muhteşemdi. Giderken aslında niyetim kendimi sevmek, solar plexus çakramı şifalandırmaktı doğrusu ama meditasyonda bambaşka şeyler yaşadım.

Bir kere ayakta olduğum için rüzgarda sallanan sazlar gibi sallandım sürekli. Üst benim bana sürekli bir saz gibi ol, güven, akışa teslim ol, esnek ol, sallan, yıkılmayacağına güven diyordu. Bu çok çok etkileyici bir şeydi benim için. Ağaçları düşün diyordu, kökleri çok derine giden ağaçlar en şiddetli fırtınalarda bile yıkılmaz. En esnek olan, en çok bükülebilenler, eğilebilenler asla yıkılmazlar. Esnek ol, affedici ol, dimdik, sımsıkı, kaskatı olma, hacı yatmaz gibi ol diyordu. Bu benim gibi kontrol hastalığını şifalandırmaya çalışan biri için tam da doğru zamanda gelen bir yönlendirme oldu. doğrusu...

Bundan sonra aynı sonsuzluk işareti gibi sallanmaya başladım. Üst benim sonsuz bir varlık olduğumu, tüm insanların böyle olduğunu, bir insana tepeden baktığında omuzlar, kürek kemikleri, leğen kemikleri vs. düşündüğünde tam bir sonsuzluk işareti formunun ortaya çıktığını bunun boşa olmadığını söylüyordu.

Bir sonraki mesaj dalgalar oldu. Evrenin ayın dalga gibi gelip gittiğini, nefesin alıp verildiğini, gece olduğunu, gündüz olduğunu, bu dengenin hep böyle olduğunu ve bunların hepsini aynı değerde kabul etmenin güzelliğini anlatmaya çalıştı bana.

Sonrasında ise zamanın küreselliği geldi. Bu sırada bir daire çiziyordum ben de vücudumla. Evrende her formun küresel olduğu, zamanın da küreselliği, geçmiş ve geleceğin aslında aynı şeyin gelip giden parçaları olduğu ve aslında bir illüzyon bir hipnoz içinde olduğumuz anlatılmaya çalışıldı bana. Ben uyuyordum, biri ve bir melek beni hipnozdan uyandırmaya çalışıyorlardı. "Uyan rüya görüyorsun" diyorlardı ve ben çok korkuyordum, inanmıyordum onlara. Bu dünyanın gerçekliği o kadar gerçekti ki. Oysa onlar beni ikna etmeye çalışıyordu. "Uyaaannn!!!" diye bağrıyorlardı, "uyan artık, rüyadan uyan". Ben sürekli esniyordum. Melek diğerine "bırak" diyordu, "bırak hazır olunca uyanacak". Diğeri ise ısrar ediyordu "bırak bu katılığı" diye bağırıyordu adeta "bırak, uç, bırak"...

Sonra bir sembol çizdim vücudumla, enteresan ve ne anlama geldiğini bilmediğim bir form.

Bütün bunlar olurken Fotiny gelip farklı çakralarıma enerji veriyordu. Sanki o kadar saat ayakta durmadım, çabucak geçiverdi. Birazdan kendisinin "aç gözlerini" dediğini duydum.

Sonra Fotiny her birimize tek tek yeniden kontrol yaptı, tüm çakralarımızın mükemmel çalıştığını gördük. Bazısı yavaş, bazısı daha hızlı ama hepsi de dönüyordu. Auralarımız ise en az 2 m civarına genişlemişti. Ama Fotiny bunun kurumaya yüz tutmuş bir çiçeği sulamaya benzediğini, suladıkça toprak nasıl suyu emer ve hiç sulanmamış gibi olur, ancak günlerce düzenli suladıktan, çiçeğe ilgi gösterdikten sonra normal haline dönerse bize de aynı şeyin olacağını ve tam şifanın 7 ile 12 seans arasında gerçekleştiğini söyledi.

Bu arada yeni yılda inisiyasyon yapmak için de gelecekmiş. İlgilenen olursa bilginize...

4 Kasım 2010 Perşembe

Fiziksel Beden Harikulade Bir Yaratımdır!..

Basmelek Mikail’den Mesaj LM-11-2010

Ronna Herman vasitasiyla aktarilmistir
 
Sevgili ustatlar, sizler aydinlanma yolunda ilerlerken ve kozmik yasanin ve evrenin isleyisinin daha iyi anlayisini kazanirken, size Yaradilisin bazi kavramlarinin ve fiziksel bedenin karmasIkliginin daha iyi anlayisini ara sira verme firsatini hos karsiliyoruz. Bu nedenle, size Eterik Bedenin bilesiminin ve onun yukselis surecindeki oneminin derinlemesine aciklamasini vermek istiyoruz. Madde olarak dunyasal bedenden cok daha ince olan Eterik Beden veya Eterik Web (Ag), fiziksel bedenin gorunmez karsiligidir. Eterik Beden fiziksel auradan olusur; fiziksel aura Eterik Ag kalibi icinde, cesitli renkler ve bozunumlar veya bunlarin yoklugu ile fiziksel saglik halinizi iletir. Aci, istirap ve gucenme duygulari, olmaniz istenen IsIk Tasiyici olmanizi ve bunu kucaklamanizi engelleyen dusunce formlaridir. Aurik alan fiziksel bedeni cevreleyen gorunmez elektromanyetik kuvvet alanidir ve enerjiyi size buyutur ve sizden titresimsel frekans kaliplari yayar.

Eterik Ag icindeki zihinsel bedenin aurasi, ucuncu ve dorduncu boyutlarin alt bolumunun sinirlamalarinda kapana kisilmis olanlarda neredeyse mevcut degildir, cunku onlar dunyayi ve olaylari gecmis inanclari, dusunceleri ve eylemleri tarafindan yaratilmis olan illuzyon filtresinden gorurler.

Ucuncu/dorduncu boyutsal ortamda varolundugunda, duygusal bedenin icindeki hakim olan kuvvet astral plandir. Bundan dolayi, insanlarin buyuk cogunlugu temel kisiliklerinin ve ego arzu bedenlerinin etkisi altindadir, ego arzu bedeni gecmisten gelen gerceklesmemis ozlemlerden, ayrica degersiz olma ve/veya sevilmeme hislerinden ve duygusal dengesizliklerden olusur. Yukselis surecinin en dramatik asamalarindan biri, duygusal kitle bilinci inanc sisteminin carpikliklarindan gecip yuksek boyutlarin istikrari, tazeligi ve uyumuna girmektir.

Asla unutmayin, korku gucunuzu alip goturur. Genel kitlesel bilinc inanc sistemi negatif, dusmanca dusunme ve yeni kavramlara ve degisime direnc ile guclendirilir. Kitlelerin cogunlugu aci ve istirap realitesinde donakalmistir, ama onlari kendilerinin empoze ettigi sinirlama hapsinden kurtaracak olan yeni engin fikirleri dusunmeye istekli degillerdir.

3 Kasım 2010 Çarşamba

2012 - Büyük Değişime İzin Verin!

Hopi ve Maya yaşlıları her şeyin sona ereceği kehanetinde bulunmadılar. Bu daha çok bir Dünya Çağından başka birine geçiş zamanıdır. Onların verdiği mesaj, geleceğe nasıl gireceğimize ilişkin yaptığımız tercihle ilgilidir. Direnmek yada kabul etmek yönündeki hareketimiz bu geçişin katalizmik değişiklikler yada aşama aşama huzur ve sükunet içinde gerçekleşip gerçekleşmeyeceğini belirleyecektir.

Son zamanlarının doruğunda yaşıyoruz; bir galaksi günün ya da binlerce yıl süren bir periyodun sonlarını. 25,625 yıl süren bir galaksi günü, her biri 5125 yıl süren beş çevrime ayrılır. Büyük Çevrimi M.S.2012 yılında sona ermektedir. Çevrim zamanı ve Dünya Çağı geçişlerine ilişkin Maya kavramlarını izlediğimizde, bunların birer son olmasının yanı sıra birer başlangıç olduğunu da görürüz. Aslında bunun, eski Mayalarca yeni bir Dünya Çağı’nın yaratılışına işaret ettiği kabul edilir. Beşinci ve son 5125 yıllık çevrimin neredeyse sonuna yaklaşıyoruz.

Çoğumuz Maya takviminden haberdarızdır ama çok az kişi onun ne anlama geldiğini ve nasıl çalıştığını gerçekten bilir. Evet; takvim 21 Aralık 2012’de sona eriyor, ama bu ne demek? Buna nasıl geliniyor?

Korkuyla Yüzleşme

Bu düşünceleri küçük kartlara yazarak, masanıza, görebileceğiniz herhangi bir yere koyabilirsiniz, yanınızda taşıyabilirsiniz, onları şarkı haline getirip söyleyebilirsiniz. Böylesi eğlenceli olur. Ciddiyet ortadan kalkar. Daha az direnç oluşur.

İkinci aşama dirençlerdir. Örneğin; ‘‘Sevgiyle iletişim kuruyorum’’ dediğimizde aslında bunun tam tersi düşünceler kafamıza üşüşüyorsa, içten içe öyle olmadığımızı düşünüyorsak, yapılacak şey, bu konudaki direncimizle yüzleşmemizdir. Gidip aynaya bakın ‘‘Sevgiyle iletişim kuruyorum’’ deyin. Aynadaki siz, size ne diyor? Gözlerinizin ta içine bakın. Doğruyu mu söylüyorlar? Dirençlerinizi fark edin. Bedeninizi izleyin. Gerildi mi? Bedeninizin hangi noktası kasılıyor? Boğazınız mı düğümlendi? Cümleyi tekrar boğazınızı elinizle hafifçe tutarak söyleyin. Boğazımız ifade noktamızdır. Direncinizi fark ettiğinizde bu kez şöyle söyleyin ‘‘Bu konudaki bütün dirençlerimi serbest bırakıyorum’’ Serbest bırakın. Salıverin gitsin…..

Aynada kendinizi izlerken söylediğiniz bu cümle sizde herhangi bir korku yarattıysa bu çok güzel, direnciniz işte burada, korkunuzla yüzleşme şansı için teşekkür edin. Şimdi bu korku ile yüzleşmemiz gerekiyor. Yine aynı örnekten gidelim ‘‘Sevgiyle iletişim kuruyorum’’ dediniz ama gözleriniz buna tam olarak inanmıyor, bir direnç var. Direnci serbest bırakmayı dilediniz, ama aynı zamanda bir korku hissettiniz. Belki herhangi bir zamanda iletişim sorunu yaşadınız ve beklide bunu hep yaşıyorsunuz, yada gelecekte böyle bir durumun içine gireceksiniz ve korkuyorsunuz. Örneğin insanlarla bir konuşma yada bir toplantı yapacaksınız. Ya iletişim kuramazsam, insanlar bana gülerse gibi şeyler düşünüyorsunuz.

Yapmanız gereken ilk şey korkunuzu görmektir…Onu görün ve kabullenin. Ondan kaçmayın. O sizin korkunuz başkasının değil. Korkunuzu isimlendirin ‘’Korku şimdi burada’’ deyin. Böyle söylediğiniz anda onun varlığını kabullenmiş oluyorsunuz.

2 Kasım 2010 Salı

Yeni (Yedinci) Güne Hoşgeldiniz!

Sürekli takip ettiğim siteden 7. gün ile ilgili bildiriyi okumanızı tavsiye ederim. İlk fırsatta Türkçe'ye çevireceğim. Linki aşağıda...
Transmissions from Home

Olumsuzluklarda 10 Can Simidi

Çalışma hayatının ve yaşamın gereklerinin neden olduğu stresten hepimiz etkileniyoruz. Ancak stresin oluşumunda çevre kadar kişinin algılama ve düşünme biçiminin de büyük bir etkisi var. Bu sebeple kişinin stres karşısında kendi bilişsel yapısını daha iyi anlayarak, stres düzeyini denetlemesi ve kendi yaşam kalitesini yükseltmesi de mümkün.

Texas Üniversitesi MD Anderson Kanser Araştırma Merkezi uzmanlarından Dr. Michael Fisch’ in, doktor olarak kendi ve meslakdaşlarının ve hastalarının hayatları üzerindeki gözlemlerine dayalı olarak belirlediği ilkeler can simidi gibi hayatın içinde boğulmayı engelliyor. Dr. Fisch’in 10 ilkeden oluşan reçetesi, yalnız kanserle mücadele eden hastalar ve stres altında çalışan doktorlar için değil, hayatın olumsuzları karşısında daha güçlü olmak isteyen herkes için. İşte Dr. Michael Fisch’in stres ve hayatın olumsuzlukları ile başa çıkma reçetesi:

1. Kendi özgürlük alanınızda seçebilme özgürlüğüne sahip olmaya çalışın: Dr. Fisch’e göre nasıl giyineceğinizden tutun, nasıl çalışıp nasıl yaşayacağınızın başkaları tarafından söylenmesi kişiyi olumsuz etkiliyor. Bu nedenle hayatın olabilen her alanında seçebilme özgürlüğünüzü kullanın.

2. Kendi yeteneklerinizi kullanın: Sevdiğiniz işi yapın. Ya da sevdiğiniz şekilde yapmaya çalışın. Bu şekilde hayattaki en büyük stres kaynaklarından birini doğrudan saf dışı bırakmış oluyorsunuz. Sevdiği işi yapmak kişiye mutluluk ve gurur veriyor.

3. Hayatın her alanında güzel ilişkiler kurun: Gerek iş gerekse özel hayatınızda kuracağınız güzel ilişkiler neticesinde insanlarla aranızda yaşanacak her türlü gerginlik engellenmiş ve bu sayede stres yaşamanıza neden olacak tartışmalara da girmemiş oluyorsunuz.

4. Anlık ihtiyaçlarınızın farkındalığını arttırın: Bu ilke, sürekli farklı ihtiyaçların karşılanmaya çalışıldığı hayatta, o anda asıl neyin önemli olduğunu belirlemek anlamına geliyor. Robot gibi yaşanmaması gerektiğinin altını çizen Dr. Fisch, karnınız aç olduğunda ilk yapmanız gereken şeyin onu doyurmak olduğunu söylüyor.

5. Hayatta sahip olduklarınıza minnettar olun: İşlerin kötüye gittiği bir anda sadece yürüyebildiğiniz veya nefes alabildiğiniz için minnettar olmak sizi olumsuz duygular ve stresten uzaklaştırıp olaylara daha pozitif bakmanızı sağlıyor.

6. Korkularınızdan korkmayın: Hayatta yapmak isteyipte çeşitli korkularınız yüzünden sürekli ertelediğiniz ya da yarım bıraktığınız şeylerin sizi üzmesine izin vermeyin. Dr. Fisch, korkularla başa çıkmak için biraz daha cesaretin yeterli olduğu görüşünde.

7. Değişimin sürekliliğini kabul edin: Evrende her konuda sürekli varolan değişim, evrenle eşzamanlı olarak yaşanmadığında kişinin hayatını olumsuz yönde etkiliyor. Bunun en basit örneğiyse yaşlandığımızın farkına varıp, kabul etmek.

8. İçinde şefkat ve iyi niyet barındıran bir kafa yapısına sahip olun: İnsanlar arasındaki ilişkileri düzenleyen en önemli unsurlardan biri bu. Dr. Fisch, iyi niyetle yaklaştığınızda olayların veya karşınızdaki insanların da size karşı iyi niyetli olacağını belirtiyor. Bu nedenle iyi niyet ve şefkat büyük önem taşıyor.

9. Kendinizi güvende hissedin, emniyete alın: Kişiye özel olarak kendinizi güvende nasıl hissedecekseniz o şekilde davranın. Bu durum bazı insanlar için maneviyatın önem kazanması, bazı insanlar için sıcak aile ortamı ve bazıları içinse refah içinde yaşamak şeklinde olabiliyor.

10. Hayatın neresinde fark yaratabileceğinizi bulun: "Benim bir önemim var mı?" sorusuna vereceğiniz cevaplar bu maddenin karşılığını veriyor. Büyük ya da küçük olsun bu soruya verdiğiniz yanıtlar hayatta diğer insanlar arasından hangi özellikleriniz nedeniyle farklı olduğunuzu ve neden özel olduğunuzu anlamanız açısından büyük önem taşıyor.

Dr. Fisch’ in hayatın içinde boğulmayı engelleyen ilkelerinin önem ve sıralaması zamana ve ihtiyaca gore değişiyor. Ancak stres düzeyini düşürme ve yaşam kalitesini yükseltme konsundaki etkileri Dr. Michael Fisch’in kendisinin ve hastalarının hayatından pekçok örnekle kanıtlanmış durumda.

Mustafa Yaşar http://www.pusulaakademi.com/

1 Kasım 2010 Pazartesi

Kendinizi tekrar eden durumlardan kurtarabilirsiniz...

Bazen hayat bir bilgisayar oyunu gibi geliyor. Bir seviyeyi atlamadan öbür seviyeye geçemiyorsunuz. O seviyeyi geçene kadar da hep aynı tipte karakterler karşınıza çıkıyor. Gelenin tipi değişse de sizi hep aynı yerinizden vuruyor, sizi hep aynı şekilde incitiyor. Sizi inciten şey her ne ise, onu bir de genellediniz mi, o zaman işler iyice karışıyor: "Bütün erkekler, kadınlar, patronlar birbirinin aynıdır" gibi. Halbuki onu birçokları içinden siz çektiniz ve seçtiniz. Onunla yola devam etmeye siz karar verdiniz. İşin püf noktasını keşfedip bulunduğunuz seviyeyi atlayana kadar hep aynı tiplerle oynamaya devam ediyorsunuz. Gözden kaçırdığınız şeyi bulup düzeltene kadar... Bütün bu aynıların içinde artık yeniye merhaba demek istiyorsanız, yapabileceğiniz birkaç şeyi hemen burada sıralayayım:

Tepkilerinizi değiştirin.

Karşınızdaki kişiye kızmaya başladığınızı fark ettiğinizde genelde ne yapıyorsanız, gidin hiç yapmadığınız bir şey yapın. Mesela gidip dişlerinizi fırçalayın. Böylece kendini tekrar eden döngüyü kıracak, otomatik tepki vermeyi bırakacaksınız. Tepkileriniz sizi yönetmeyecek, siz tepkilerinizi yönetmeye başlayacaksınız.

İletişimle ilgili neyi farklı yapabileceğinize bakın.

Her olumsuz duygu, karşılanmamış bir ihtiyaçtan doğar. Diyelim ki çok sinirlendiniz, kendinize sorun: Benim aslında neye ihtiyacım var? Hangi ihtiyacım karşılanmadığı için sinirlendim? Bulduğunuz cevabı karşınızdaki kişiyle de paylaşın. "Şuna ihtiyacım vardı ve bu ihtiyacım karşılanmadığı için şu davranışın karşısında sinirlendim" gibi. Ve sonra ihtiyacınızı giderin.

Önceki ilişkilerinizden getirdiğiniz birikmiş üzüntü ya da öfkeyi temizleyin. Bunu yapmadığınız sürece, yaşadığınız her olayı sizi yaralayan olaya benzetip otomatik tepki vermeye devam edeceksiniz. Geçmişle ilgili depoladığınız yükü temizlemeden hayatınızın değişmesini beklemeyin. (Temizlik için aşağıda linkini verdiğim mektup şablonunu kullanabilirsiniz.)

Olaylara büyük pencereden bakın. Kişiselleştirmeyin. Büyük resimde olan bitenin o an hiç bilmediğiniz bir anlamı olduğunu hatırlayın. O anki çatışmanın 10 sene sonra hiçbir anlamı kalmayacağını düşünün. "Yaşadığım bu durum bana ne öğretiyor, bundan ne ders çıkarabilirim?" diye kendinize sorun.

Varsayımda bulunmayın. "Bana çiçek getirmedi, demek ki beni sevmiyor." Neden çiçek getirmediğini öğrenmeye, anlamaya çalışın.

Beklediğiniz şeyi önce siz verin. İlgi bekliyorsanız, ilgi; anlayış bekliyorsanız anlayış... Yani bulmak istediğiniz şeyi önce kendinizde yaratın. Bu yazıyı okuduktan sonra, "söylemesi kolay ama" diyerek söze başlamayın. Yazıyı tekrar okuyup gerçekten küçük küçük de olsa neleri değiştirebileceğinize bir daha bakın.

(yazı Hakan Arabacıoğlu'nun sitesinden. mektup için link: http://www.zestcoaching.com/secilmis-yazilar/105-ofkenizi-uygun-bir-dille-ifade-edin.html)

31 Ekim 2010 Pazar

Ölümüne koşmak...

Koşuyorum...
Durmamacasına...
Ölesiye...
Duramam, durursam dayanamam...
Durursam dünyaya dayanamam...
Durursam kendime bakamam...
Durursam yaşarken ölüyüm...
Koşarsam gerçekten ölüyüm...
Koşmak koşmak kaçış, koşmak bakmamak, bakıp görememek, duymamak, hissetmemek...
Koşmak dünyadan özgürleşmek...
Durmaktan korkuyorum, ölesiye korkuyorum, hep meşgul olmalıyım, hep yapacak şeyler olmalı, saatler bana yetmemeli, iş güç olmalı, para zor kazanılmalı, herşey çok ama çok çabalayarak olmalı, trafik hep sıkışık, market kasaları hep dolu, müşteriler hep anlayışsız, erkekler hep tembel olmalı... Çok meşgul olmalıyım, hep koşmalıyım, hep kaçmalıyım, durmamalıyım, yaşamamalıyım!!!

Ah nasıl da anladım neden hep koşuşturduğumu...  Melekler, ruhsal ailem yalvardı durayım diye. Onlar yalvarırken bir iki dünya turu daha attım... Ağlıyordum çığlık çığlığa. Korkularım zevkle geliyordu benimle. Onlar yalvardı ben koştum, onlar yalvardı ben koştum...

Sonunda dayanamadım... Durdum... Durmaya hazır olmam yüzyıllar aldı. Yorgunum, çok yorgunum... Herkes bana destek olmak için oradaydı. Güvendim durdum. Ağladım ağladım, bu kez mutluluktan...

Durdum. Kaçtığım sevgiyi buldum...

28 Ekim 2010 Perşembe

Gerçek Hayat

Bazen hayatın bir kurmacadan, bir hayalden ibaret olduğu hissine kapılmaz mısınız? Pencere pervazındaki bir kedi. Ayağınızın altındaki halı. Açık bir pencere. Boş bir kutu. Dolu bir kutu. Hayattaki tüm o dekor unsurlarına bir bakın. Muhakkak ki bir oyunun dahilindesiniz. İçinde olduğunuz bu şey başka ne olabilir?

Gerçek Hayat ise bambaşka bir şeydir. Sakinlik ve durağanlıktır o, asudeliktir; henüz doğmamış bir yaşam gibidir. Eşikteki hayattır o. Gerçek Hayat bir drama değildir; hiç öyle değildir.

Gerçek Hayat zorlukların çok uzağındadır. Onun dahilinde trajediler yoktur. Oyun ufuktan doğmamıştır henüz.

Gerçek Hayat aksiyondan ve dramadan teşekkül değildir. Düellolardan, melodramlardan, canlı aksiyonlardan ve kameralardan çok daha öncesidir. Gerçek Hayat çok daha öncededir.

Gerçek Hayat değişmez. Asla eskimeyen, bozulmayan bir temeldir. Kesinlikle bir uydurmaca değildir. Bir şalterin inmesi yada kalkması değildir o. Gerçek Hayatın bir şalteri yoktur. Devam etmektedir ve bu odur işte.

Gerçek Hayatı bir güvece benzetecek olsak, o güvecin altı henüz yakılmamıştır, ateşse hazırdır. Gerçek Hayat henüz pişmeye başlamamış olan güvecin tüm harcıdır. Gerçek hayat tamlıktır, bütünlüktür. Hiçbir noksanlık yoktur onda. Aktarılan haberler yoktur. Gazeteler de onları okuyanlar da yoktur. Gerçek Hayat başlangıçtır. Onun fotoğrafları çekilemez. Henüz hiçbir şey olmamıştır, olmak üzeredir. Gerçek Hayat güneş doğmadan önceki şafak vaktidir. Görülemez ama her şey hazır haldedir. Canlılıktır, yaşamsallıktır.

Gerçek Hayat dahilinde devinim yoktur ama tüm devinimlerin öncü oluşumdur o.

Gerçek Hayatta her şey başlangıç aşamasındadır. Taksi şoförünün rölantide beklediği an gibidir yada bir an dahi değildir o. Taksi şoförü arabayı sürmeye hazırdır, o pozisyondadır ama taksimetre henüz çalışmaya başlamamıştır. Selam olsun Gerçek Hayata. Her daim hazırdır o. Dolu bir havuzdur; yüzücüler ise henüz yüzmeye başlamamışlardır. Hepsi sessizlik içinde suya atlamayı beklemektedir.

Gerçek Hayat asla dalgalanmaz, asla bocalamaz.

Sizin gerçek hayat olarak adlandırdığınız şeyse sadece bir kurmaca, bir uydurmacadır. Bu kurmaca barizdir, görünür haldedir ama Gerçek Hayat tam da yüzeyin altındadır. Kurgulanıp uydurulmaz. Süre giderken kendisini şekillendirmez. Hareket başlamadan önce hareketin tüm gücüdür o. Dünyaya gelmeden önceki bebektir. Tüm bileşenler, tüm unsurlar oradadır ama metin henüz yazılmamıştır.

Gerçek Hayatın fırtınadan önceki sessizlik hali olduğunu söylemeyeceğim, zira aktif hayat her zaman için bir fırtına değildir; sadece sık sık bir fırtına haline getirilmektedir. Aktif hayatın bir arkası yarına dönüşmesi böyledir işte.

Kurgusal hayat sahnesindeki yerinizi alırsınız. Perde alkışlarla açılır. Perdenin açılışıyla ilgili büyük bir şamata kopar. Sadece hayal bazında bir şeyler olmaktadır. Gerçekte ise olan hiçbir şey yoktur. Sadece oluyor gibi görünüyordur. Gerçek Olandan daha gerçekmiş gibi görünüyordur o ancak sadece bir film makarası dönüyordur. Hikayenin bir başlangıcı bir de sonu vardır.

Öte yandan Gerçek Hayat her daim mevcuttur, bir başlangıcı da sonu da yoktur onun. Hikaye henüz anlatılmamıştır. Henüz kurgulanmamıştır. Hikayenin başlaması için sizin sahneye çıkmanız gerekmektedir. Tüm itirazlarınıza ve protestolarınıza rağmen hikayeyi seversiniz. Onun her aşamasını seversiniz. Hikayenin kahramanısınızdır. Bir trajedi oyuncusu ve komedyensinizdir. İkisini de seversiniz yoksa trajedilere de komedilere de sahip olmazdınız. Bir aptalı oynarsınız. Uzun süredir ızdırap çeken bir kahramanı oynarsınız. Oynayacağınız bölümler tayin eder ve onları çok iyi oynarsınız. Defteri açar ve sonrasında da onu kaparsınız fakat Gerçek Hayatta hiçbir şey olmaz, sevgiden başka hiçbir şey olmaz; hepsi odur.

Çeviren: Engin Zeyno Vural
 
 http://www.heavenletters.org/

Sirius

Araştırmacılar, yeryüzündeki çeşitli kavimlere ait tradisyonlarda Sirius’ün esas olarak şu dört sembolle temsil edildiğini saptamışlardır:

1- Kurt veya köpek sembolü: Yıldız Grek, Pers ve ve Tuareg yerlilerinin tradisyonlarında köpek ile, Çin tradisyonlarında kurt ile ifade edilmiştir. Çin tradisyonlarında Sirius yıldızı, “göksel saray”ın bekçisi “göksel kurt” olarak nitelendirilir. Sirius'ün göksel kurt adının Çinliler’e Orta Asya Türkleri’nden geçmiş olduğu sanılmaktadır. Eski Orta Asya Türkçesi’nde göksel kurt, 'kök böri' ya da 'bör-teçene' olarak telaffuz edilirdi. Nitekim Türk tradisyonlarında, Gök–kurt, Tanrı’nın yerdeki şekillenmiş sembolü kabul edilirdi. Eski Mısır’da Sirius önceleri büyük bir köpekle temsil edilirdi. İskenderiye’de basılan Grek madeni paralarında yıldızı Sirius olan ilâhe İsis bir köpeğe binmiş durumda görülür. Eski Mısır’da kurt ise Sirius–B’yi temsil ettiği sanılan Osiris ile ilişkilendirilirdi. Tarihçi Diodoros, Eski Mısır’da da Sirius–B’nin kurtla ilişkilendirilmiş olduğunu ilâh Osiris’in yeniden doğuşunun kurt kılığında gerçekleştiğini yazarak ortaya koymaktadır ki, bazı araştırmacılar, eski Mısır ezoterizminde Osiris’in Sirius–B’yi temsil ettiği görüşündedirler. Plütark İsis’in köpek başlı Anubis ile ilişkisi hakkında şöyle yazar: “Neftis görünmez olandır, İsis görünür olandır. Bunlara dokunan çember, ki ona ufuk denir, her ikisinin ortak noktasıdır, Anubis adını alır ve bir köpek biçiminde temsil edilir; çünkü köpekler hem gece hem gündüz görebilirler.” Aztek mitolojisinde köpek biçiminde temsil edilen tanrı, Xolotl’dur. Sirius–A ve B’yi ifade edercesine ikiz olduğu belirtilen Xolotl, Güneş’i taşıyan, yani hareketini sağlayan, yıldırımı şekillendiren ve ölülerin ruhlarına öte–âlemde refakat eden tanrı olup, ok ve yılan ile ilişkilendirilir. Osiris’in arslanla ilişkilendirildiğine dikkat çeken araştırmacı Murry Hope, Sirius’ün kurt ve köpeğin yanısıra, etobur hayvanlar türüyle, özellikle arslan ve kedi ile ilişkilendirildiğini bildirmektedir. (Kedi geceleri iyi gören bir hayvandır. Öte yandan Robert Temple, kitabında Sirius ile yunuslar arasında ilişki kurmaktadır.) >Kurt-Köpek, Yunus, Arslan, Daire.

2- Yay-ok sembolü: Bu sembolün gerek yıldızın yörüngesinin çizdiği yaylardan ötürü, gerekse tradisyonlarda tesirleri simgeleyen oku gönderen kaynak olduğu için seçildiği sanılmaktadır. (Dogonlar Sirius–B’yi tamamlanmamış bir elips biçimindeki yay çizimi ile temsil ederler.) Sirius’ü temsil eden yay sembolünün genellikle şu şekillerde kullanıldığı görülmektedir:

27 Ekim 2010 Çarşamba

Uyanış Belirtileri 2

1. Uyku modellerinin degisimi : huzursuzluk, sicak ayaklar, gece iki veya üç kere uyanma. Uyandiktan sonra yorgun hissetme ve gün boyunca uykulu olma. Çogu kisi için gerçeklesen Üçlü Uyku Modeli : 2 –3 saat uyursunuz, uyanirsiniz, bir baska iki saat uyku için yatarsiniz, tekrar uyanirsiniz ve yine uyursunuz. Digerleri için uyku gereksinimi degisir. Daha az uykuya ihtiyaciniz olabilir. Bunun bir baska degiskeni, “kara – delik uykusu” dedigim uykudur –10 saat veya daha fazla uyursunuz.

Geçen sene taç çakramdan bedenime akan büyük enerji dalgalari deneyimledim. O iyi hissettirdi, ama beni uzun bir süre uyanik tuttu, sonra sakinlesti. Simdi, kara – delik uykusu deneyimliyorum.

TAVSIYE : Buna alisin. Bununla baris yapin ve yetersiz uyku uyudugunuza üzülmeyin. Ayrica, Yüksek Benliginizden bir ara vermesini ve sonra size iyi, derin bir gece uykusu vermesini isteyin. Eger yine de uyuyamiyorsaniz, uyanik zamanlarinizda meditasyon yapin, siir okuyun, günlük tutun veya aya bakin. Bedeniniz yeni modele ayarlaniyor. Ve – eger çok uyuyorsaniz, buna üzülmeyin. Bedeninizin uykuya ihtiyaci var.

2. Basin taçinda aktivite : Kafa derisinde ve/veya asagida omurgada karincalanma, kasinti, huzursuz hisler. Bir dusun basligindan enerji püskürüyormus gibi, basin tepesinde enerji titresimi hissi. Ayrica, “serpinti/çiseleme” olarak tarif edilen taça enerji akisi hissi. Bu ayrica basta basinç olarak deneyimlenebilir, sanki biri parmagi ile basinizin merkezine bastiriyormus gibi.

TAVSIYE : Bu alarma geçecek bir durum degil. Deneyimlediginiz sey taç çakranin açilmasidir. Duyumlar, ilahi enerjiyi almak için açildiginiz anlamina geliyor.

3. Ani duygu dalgalari : Aglama. Küçük bir tahrik ile aniden kizginlik veya üzüntü hissetme. Veya açiklanamayan sikintilar. Sonra çok mutlu olma. Çogu zaman kalp çakrasinda (gögüsün ortasi) tikanmis duygularin basinci veya hissi vardir. Kalp çakraniz açiliyor ! Bu kalp ile karistirilmamali, kalp, kalp çakrasinin sol tarafinda yerlesiktir.

TAVSIYE : Ortaya çikan duygularinizi kabul edin ve sonra birakin gitsinler. Direkt olarak kalp çakrasina gidin ve duyguyu hissedin. Onu disariya alanlariniza dogru genisletin ve göbekten üst gögüse kadar derin nefes alin. Sadece duyguyu hissedin ve birakin o kendi kendine buharlassin. Duygularinizi baskalarina yöneltmeyin. Geçmisinizi temizliyorsunuz. Eger bunu yapmak için yardim isterseniz, tüm bu eski sorunlari salivermeye niyet ettiginizi yüksek sesle söyleyin ve Yüksek Benliginizden size yardim etmesini isteyin. Bedeniniz bu duygulari saliverdigi için ve onlari size zarar verebilecek sekilde içeride tutmadigi için sükran duyun. Bir kaynak, depresyonun artik bize ve bizim frekanslarimiza uymayan insanlarla iliskilerin, isin vs. birakilmasi ile baglantili oldugunu öne sürüyor. Bu iliskileri birakmakta suçluluk hissettigimizde, depresyon bu aciyi iyilestirmek için bize yardimci oluyor.

4. Eski “sorunlar” yukarida tanimlandigi gibi ortaya çikiyor ve onlarla çalismaya gereksiniminiz olan insanlar yasaminiza giriyor. Tamamlama sorunlari. Veya belki kendine – deger verme, bolluk, yaraticilik, bagimliliklar vs. sorunlari ile çalismaya gereksiniminiz var. Bu sorunlardan geçerken, size yardim etmeye gereksinim duydugunuz kaynaklar veya insanlar ortaya çikmaya basliyor.

TAVSIYE : #3 ün aynisi. Ilave olarak, bu sorunlari çok fazla analiz etmeyin. Onlari çok fazla incelemek sizi basitçe onlara daha derin seviyelerde tekrar tekrar geri döndürür. Eger ihtiyaciniz varsa profesyonel yardim alin ve ondan geçip gidin. Ondan kaçinmaya çalismayin veya kendinizi ondan ayirmayin. Gelen ne olursa olsun kucaklayin ve sizin ilerlemenize yardim ettigi için ona tesekkür edin. Bu sorunlari saliverme firsatini verdigi için Yüksek Benliginize tesekkür edin. Hatirlayin, bu sorunlarin bedeninizde yapisik kalmasini istemezsiniz.

5. Kiloda degisiklik : Bazi insanlarda kilo artisi olabilir, digerleri ise kilo kaybedebilir.

Iyilestirilmek için baski altinda tuttugumuz bir çok korkular simdi yüzeye çiktigi için çogu zaman kilo aliriz. Bir savunma insa ederek reaksiyon veririz. Ayrica kendimizi topraklamak veya bedenlerimizde artan frekanslara hacim saglamaya tesebbüs ederiz.

TAVSIYE : Tiryaki olmayin, ama tam simdi bulundugunuz yerde onu bir belirti olarak kabul edin. Tüm korkulariniz bütünlestiginde kilo alirsiniz/verirsiniz. Bununla ilgili endiseyi saliverin. Sonra sonunda kilo almanin/vermenin kolay oldugunu göreceksiniz. Egzersiz yapin.

Yemekten önce sunu deneyin : Çekici bir sekilde düzenlenmis bir masaya oturun. Bir mum yakin. Yemeklerin görüntüsünden zevk alin. Kullandiginiz elinizi kalbinizin üzerine koyun ve yemegi kutsayin. Bedeninize, bu yemegi duygusal açliklarinizi tatmin etmek için degil, bedeninizi zengin sekilde beslemek için kullanacaginizi söyleyin. Sonra elinizi yemegin üzerinden soldan saga geçirin ve onu kutsayin. (Reiki verin). Yemegin, soguk olsa bile, elinize sicak hissettirdigini görebilirsiniz. Yemegi kutsadigim zaman, çok fazla yemedigimi kavradim. Yemekten önce onu kutsamayi unuttuysaniz, onu herhangi bir sekilde yine kutsayabilirsiniz. Yapabileceginiz baska bir sey yerken simdide kalmaktir – TV seyretmeyin veya okumayin. Önünüzdeki seyden kalpten zevk alin.

25 Ekim 2010 Pazartesi

Sözlere Dikkat!

Söz büyüdür.

Bu nedenle kullandığınız her sözcüğün niyetinizle, varmak istediğiniz noktayla ilgili olmasına özen gösterin. Ağzımızdan çıkan en küçük bir söz bile tüm vücudumuza, tüm evrene yaydığımız bir emirdir. Dolayısıyla odaklandığımız düşünceler ve sıkça ağzımızdan çıkan sözler bir süre sonra bizim gerçekliğimiz olmaya başlar.

Bugüne kadar kim bilir size neler söylendi? Sadece öyle söylendi diye hiç denemeden, farkında bile olmadan kabul ettiğiniz kim bilir neler var? Ancak bunların artık önemi yok. Önemli olan nasıl bir "siz" yaratmak istediğiniz. Hayal ettiğiniz yeni sizi yaratırken, kelimelerin, hedefinize uygun olumlama cümlelerinin gücünü unutmayın. Bu cümleleri boş kaldığınızda, araba kullanırken, uykuya dalmadan önce, sabah kalkar kalkmaz aynaya bakarak sık sık yüksek sesle tekrar edin. Ödev verilmiş bir ilkokul çocuğu gibi sayfalar dolusu yazın. Yazı evrenle yaptığınız bir sözleşmedir.

Kendi olumlama cümlelerinizi yazmak isterseniz dikkat etmeniz gereken birkaç nokta var:

1. Olumlama cümleniz olumlu olsun! Yani Hasta olmak istemiyorum yerine Sağlıklıyım gibi tamamen olumlu kelimelerden seçilmiş kalıplar kullanın.

2. İstiyorum ifadesinden kaçının. Mutlu bir hayat istiyorum demek yerine Mutlu bir hayata sahibim deyin. Evren onaylayandır. İstiyorum dedikçe istemekle kalırsınız. Sahibim dediğinizde tüm hücreleriniz o andan itibaren mutlu bir hayata sahip olduğu komutunu alır ve size bunu yaşatmaya başlar.

3. Cümleler hedefinizi net içersin. Zayıflıyorum gibi sonunun nereye gittiği belli olmayan cümleler kullanmayın. Eğer muhakkak zayıflamakla ilgili bir cümle kurmak istiyorsanız, varmak istediğiniz hedef kiloyu da içine koyarak 55 kilodayım, hatta 55 kiloda olduğum için şükürler olsun deyin.

4. Belirsiz ifadelerden kaçının. Kurduğunuz cümle herkes tarafından anlaşılabilecek basitlikte olsun.

5. Cümlelerinizi gelecek zaman yerine şimdiki zaman veya geniş zaman kipinde kurun. Çok mutlu olacağım demek yerine Çok mutluyum deyin. Gelecek zaman kipi yaşamak istediğiniz durumu her zaman daha ileri bir zamana öteler. Böylece hiçbir zaman o durumun içinde olamazsınız.

6. Olumlamalarınız başka insanlar hakkında değil kendiniz hakkında olsun. Bana saygı göstersin demek yerine, saygı görmeyi hak ediyorum deyin.

7. Cümlelerinizi yumuşatabilirsiniz. Kendimi olduğum gibi kabul ediyorum şeklinde ilk başta ikna olmakta zorluk çektiğiniz cümleleri kendimi olduğum gibi kabul etmeye başlıyorum, kabul etmeyi öğreniyorum şeklinde yumuşatın. Zamanla bu cümleleri kabul ediyorum şeklinde değiştirirsiniz.

Japon Dr. Masaru Emoto suyun, söylenen sözlere, hissedilen duygulara, gösterilen görüntülere ve dinletilen müziğe göre nasıl bir değişim gösterdiğini birbirinden muhteşem su kristali fotoğraflarıyla gözler önüne seriyor. Vücudumuzun 4'te 3'ünün su olduğunu düşünürseniz, ağzınızdan çıkan her sözle önce kendinize sonra çevrenize neler yaptığınızı daha iyi anlayabilirsiniz.

Hayatınızı değiştirmek istiyorsanız mutlaka kullandığınız cümleleri de değiştirin ve olumlama cümlelerini bol bol kullanarak ruh halinizi daha olumluya çekin.

Olumlama cümlelerini kullanırken, aynı zamanda harekete de geçin: Artık her gün "zenginim" diyorum, yakında zengin olurum. Bu yanılgıya düşmeyin. Sadece zihininizi yeniden programlamanız yetmez. Hedeflediğiniz duruma doğru adım da atmalısınız. Bir aksiyon planı oluşturmalı ve harekete geçmelisiniz. Bu süreçte bir yaşam koçundan da destek alabilirsiniz.

Yazan: Hakan Arabacıoğlu

24 Ekim 2010 Pazar

Yükseliş Yolundaki Tuzaklar

1. Kişisel gücünüzü başka birilerine, başka şeylere vermek (Diğer insanlar, bilinçaltı zihniniz, negatif egonuz, beş duyunuz, fiziksel bedeniniz, duygusal bedeniniz, zihinsel bedeniniz, bir guru, Yükselmiş Üstatlar, Tanrı – gücünüzü tüm bunlara veya başka şeylere vermek)

2. Başkalarını sevmek, ama kendini sevmemek.

3. Tüm probleminizin kaynağının “negatif egonuz” olduğunu fark etmemek.

4. Tanrı’ya odaklanmak, ama içsel çocuğunuzu doğru şekilde bütünleştirmemek ve içsel çocuğunuza anne – babalık yapmamak.

5. Doğru beslenmemek, yeterli egzersiz yapmamak, bunlar fiziksel rahatsızlığa neden olur, sonra tüm diğer seviyeleri kısıtlar.

6. Spiritüel yaşama derin dalmak, ama anlaşılması ve üstat olunması gereken psikolojik seviyeyi fark etmemek.

7. “Maddi arzular”

8. Gücün tuzağı ve çekiciliği. Bu çekicilik başkalarının üzerinde uygulanan gücün tuzağıdır.

9. Fazla topraklanmamış olmak, bunun kişinin fiziksel bedeninde zararlı etkisi olur.

10. Dünyada cenneti yaratmak yerine dünyadan kaçmaya çalışmak.

18 Ekim 2010 Pazartesi

Ruhsal Uyanış ve Bütünleşme Sürecinin 5 Safhası

Hakkında bahsedeceğim sürecin, kişinin özgünlüğüne göre farklılaşan, çeşitli varyasyonlara bürünebilen ve kimi zamanlarda, bir önceki ve bir sonraki safhanın üst üste bindiği bir çeşitlilik gösterebildiğini vurgulamak isterim. Buna ek olarak, son dört safhayı birçok kez, birbirine geçmiş halde ve yeniden yaşayabiliriz. Deneyimlenmekte olan şey her seferinde bizi daha geniş bir farkındalığa ve bütünleşmeye taşıyacağı için, bu sürece eksik kalmış pasajların tamamlanması ve karanlıkta unutulmuş tüm parçalarımızın bütünleşmesi olarak bakabiliriz. İşte bu noktada, çeşitli deneyimler ve farkındalıklar iç içe geçebilir.

Örneğin, kendimizi merkezlenmiş ve bütün hissettiğimiz bir anda, çaresizlik ve endişe hallerinin eşlik ettiği bir ruh haline de sahip olabiliriz. Kıskançlık ve öfke duyguları tetiklendiği bir an, nefes almayı ve merkezlenmeyi hatırlayarak bu parçalarımızı saf bir farkındalıkla gözlemleyebilir ve kendimizi şefkatle sarıp sarmalamayı hatırlayabiliriz. Kendimizden ve her şeyden şüphe duyduğumuz bir an, içe dönüp varlığımızın özünde sürekli bir nabız gibi atan o sesi tekrar duymayı hatırlayabiliriz.

Bu süreç, gerçek olanın içselleştirilip bedenlenmesine kadar, inişli çıkışlı bir şekilde devam eder. Sürecin uzunluğu tamamen kişisel seçimlerimize ve özgünlüğümüze bağlıdır. Kimi için yıllar sürerken, kimi varlıklar için de, herhangi bir şeyin vesile olması ile aniden ortaya çıkan bir uyanış olabilir. Kimisi Bütünleşme ve ifade aşamaları ile yeni bir bilinç düzlemine geçmeyi seçebilirken, kimi varlıklar ise sürecin belli safhalarını tamamlamayı ve dünyadan ayrılmayı seçebilirler.

Bu noktada, varoluşun özünde hiyerarşik bir yapının bulunmadığını, önde gidenlerin onurlandırılıp, arkada kalanların başarısız olduğu gibi değerlendirmelerin, tamamen sınırlı insan bilinci ve bakış açısından kaynaklandığını hatırlatmak isterim. Varoluşun temel nedeni kendini bilmek, genişlemek ve ifade etmek üzerine kuruludur. Alt üst ilişkisine göre değil. Kendini bilişi tesis eden yegane unsur ise, diğerlerini oldukları halleri ve seçimlerinden dolayı yargısızca onurlandırmaktır.

Bu safhalar, süreci genel hatları ile belirgin hale getirmek ve bir farkındalık yaratmak adına yazılmıştır. Her sahfanın kendi içindeki detaylarına dair yazılıp, söylenecek çok şey var. Fakat bu açılımı şimdilik daha sonraya bırakıyoruz. Bu süreci yaşarken (özellikle 3üncü safhada) size faydası olacak bir başka yardımcı araç ise kendi bilinç alanınızı oluşturmak olacaktır. Konu hakkında detaylı bilgi için, Kendi Bilinç Alanınızı Yaratmak başlıklı yazımıza göz atınız.

Yazıyı okuduktan sonra, kişisel olarak hangi konumda bulunduğunuzu ayırt etmek, sizlerin kendi farkındalığınızı devreye sokmanızı ve tüm gerçekliğinize berrak bir şekilde bakmanızı gerektiren bir durum olarak ortaya çıkıyor.

1nci Safha - Farkındalığın Uyanışı

Birinci safhaya kadar, dualite içinde uykuda ve bilinçsiz halde devinmekte olan bir insanızdır. Yaşamı, herkesin yaşadığı gibi ve sorgulamaksızın yaşarız. Ve aniden bir şey olur. Bir felaket, bir kayıp, veya nedensizce içten gelen bir dürtü. Herhangi bir şey vesile olur ve içimizde soru işaretleri belirmeye başlar. Yaşamı, varoluşu, kim olduğumuzu, Tanrı’yı v.b. sorgulamaya başlarız.

2nci Safha - Uyanış Sürecinin Devreye Girişi

Sürecin bu aşaması son derece heyecan vericidir. Sorularımıza cevap olabilecek tüm kitaplar, filmler ve uygulamalar en iyi dostlarımız haline gelir. Konuya ilişkin ne varsa, çölde su bulmuşçasına büyük bir iştahla yutmaya başlarız. Metafizik, ezoterik öğretiler, dinlerin daha içsel uygulamaları olan tasavvuf ve mistisizm, yeni çağ, ruhsallık, kanal bilgileri, şifacılık, kristaller, parapsişik konular, çakralar, yükselmiş üstatlar ve öğretileri, kurslar, atölye çalışmaları v.s. Bu süreçte bizlerin susuzluğunu gideren ruhsal araçlar olarak yerlerini alırlar.

Hatta kimileri, bu konularda uzmanlaşarak enerji şifacılığı yapmayı, dersler ve atölye çalışmaları vermeyi seçer ve birer öğretmen olurlar. Fakat kendi uyanış süreçlerinin bir safhasını yaşamakta olduklarını, sürecin devamında onları ne gibi potansiyellerin beklediğini daha sonra anlayacaklardır.

Tüm bunlar öylesine yeni, öylesine taze ve doyurucu şeylerdir ki…

Hakikat ve varlık arasında yeni bir tampon bölge oluşturan “spiritüel kimlik” tezahür eder!

Yaşam, daha önceleri uykuda geçmekteyken, şimdi maneviyata dair yeni bir dünyanın varlığı keşfedilir ve çeşitli düsturlarına uygun yaşamaya meyleden bir kimlik ortaya çıkar. Dünya, maddi ve manevi olarak ikiye bölünmüştür. Çoğunlukla, kişi bu aşamada kendisine pozitif bir kimlik oluşturmakla meşguldür.

Işıklı, sevgi dolu, hayırsever, dürüst, bilge, aydınlanmış v.s. Gibi kişilik özelliklerinden oluşan bir şablon, ruhsal yolda olan bir kişi için ideal olarak kabul görür.

3ncü Safha - Salıverme, Bırakma Süreci

Salıverme süreci, eskiyi ve eskiye dair her ne varsa tümünü bırakmakla ilgilidir. Bu aşama, yaşanan dönüşümün kalbidir diyebiliriz. Dönüşümün ateşi (nuru) devreye girer ve hakikatin gölgesi olan her şeyi yakmaya başlar. Dualite üzerinde şekillenmiş olan konfor alanımız, gerçeklik düzlemimiz ve buna dair aşina olduğumuz her şey dağılmaya, köklü bir şekilde çökmeye başlar.

Halı ayağımızın altından çekilmeye başlarken, ne bizi o ana kadar güvende hissettiren şeyler, ne de ruhsal uygulamalarımız hiç bir işe yaramazlar. Kim olduğumuzu, ne bildiğimizi, neyin önemli olduğunu bilemez hale geliriz. Bu aşamada çok sıkı bir testten geçeriz. Olmakta olan, bize kendimizi rahat ve güvenli hissettiren, dualitik düzlemden temel almış tüm kişilik özellikleri, bağlar ve dinamiklerin yaşam gerçekliğimizi terk etmesidir. Ancak böylelikle yeniye ve Tanrısal benliğimize yer açarız.

4üncü Safha – Bütünleşme

Bu aşama, Tanrısal benliğimiz, yüksek benliğimiz, Ruhumuz (veya her ne derseniz deyin) ile bütünleştiğimiz bir süreçtir. Gerçek olan kendisine yer açıp bedenlenmeye başlarken, aslında yaşanan Tanrı ile İnsanın buluşmasıdır. Rüya artık bitmiştir.

Özümüzdeki Tanrı insanda tecelli ederken, insana dair ne varsa olduğu hali ile kucaklanır. İnsan, rüyanın tüm unsurları ile bu boyutta sahnelenmesine aracı olmuş kutsal bir parçamızdır. Bu safha, aynı zamanda İnsanın yüceldiği ve Tanrı katına çıktığı bir aşamadır. İnsan parçamız, karanlık ve ışık arasındaki skalada var olan tüm deneyimi kendi varlık sahnesinde bedenlediği gibi, O’nun niteliklerini tezahür ettirmek üzere de kodlanmıştır.

5inci Safha – İfade

Bu aşama, daha önce ne yaşadığımız, ne de hayal etmiş olduğumuz bir varlık konumudur. Bütüncül bir anlayış, berrak bir farkındalık ve şefkat hakimdir. Dramlar, beklentiler, yanılsamalar, kurallar artık yoktur.

Bu konum, varoluşla olan bağımızı Bütüncül ve Teklik açısından algılayıp, hissettiğimiz bir konumdur. Tüm kontrol, zihin oyunları ve manipülasyonlar üçüncü safhada yaşanan ölüme benzer süreçte salıverilmiştir. Yaşama ve kendimize olan direnç, yerini akışa ve eşzamanlı bir yaşama bırakmıştır. Her şey, her an İlahi bir uygunluk ve düzen içindedir. İnsan parçamızın ihtiyacı olan şeyler “an” içinde karşılanmaktadır. Bir şeyleri oldurmak için çabalamak yerine, olmasına izin vermek vardır. Yaşam “şimdi” yaşanmaktadır. Zaman ve mekan algısı yanılsamalarla birlikte dağılmıştır.

Algıladığımız, hissettiğimiz her şeyin ardındaki O bütünlük, bizim vasıtamızla bu boyutta bedenlenmiştir. Ve İnsan bedeninde O alarak yürür, O olarak, konuşur, O olarak OLursun. Maddi ve ruhsal dünya ayrımı kalmamıştır ve varoluş TEK bir gerçeklik alanından algılanıp, çok boyutlu olarak yaşanmaktadır.

Halil Gül
http://kendinedogru.com/

Acı Bedeni

Acı beden, çoğu insanın içinde yaşayan yarı otonom bir enerji biçimidir ve duygulardan oluşan bir varlıktır. Acıktığında ve kendini yenileme zamanı geldiğinde, uykusundan uyanır. Buna ek olarak, herhangi bir zamanda herhangi bir olayla tetiklenerek de harekete geçebilir. En önemsiz olayı, birinin söylediği ya da yaptığı bir şeyi ve hatta bir düşünceyi tetik olarak kullanabilir. Eğer yalnız yaşıyorsanız ya da o sırada yakınınızda kimse yoksa, acı beden sizin düşüncelerinizle beslenir. Aniden, düşünce sisteminiz belirgin bir şekilde olumsuz hale gelir. Genellikle, bu olumsuz düşünce krizi başlamadan önce zihninize olumsuz bir duygu dalgasının girdiğini fark etmezsiniz; endişe ya da öfke gibi. Bütün düşünceler enerjidir ve acı beden şimdi düşüncelerinizin enerjisiyle besleniyordur. Olumlu -olumsuz düşünceler; aynı enerjidir ama farklı bir frekansa sahiptir. Acı beden, mutlu ve olumlu bir düşünceyi hazmedemez.

Her şey, sürekli hareket halinde olan enerji alanlarıyla titreşirler... Düşüncelerin kendilerine ait bir frekans alanı vardır ve olumsuz düşünceler daha alt seviyelerde kalırken, olumlu düşünceler daha üst seviyelere çıkar. Acı bedenin titreşim hızı, olumsuz düşüncelerin titreşim hızıyla aynıdır ve acı bedenin sadece olumsuz düşüncelerle ve duygularla beslenebilmesinin nedeni de budur.

Acı bedenden yayılan duygu, kısa süre içinde düşünce sisteminizi etkisi altına alır ve zihniniz acı bedenin kontrolü altına geçtiğinde, düşünce sisteminiz de olumsuz hale gelir. Kendinizi tamamen o sesin söyledikleriyle tanımlar, bütün bozuk düşüncelerine inanırsınız.O noktada, mutsuzluk bağımlılığı yerleşir.

Sorun olumsuz düşünce trenini durduramamanız değildir; durdurmak istememenizdir. Acı beden için, acı zevktir. Bütün olumsuz düşünceleri iştahla yutar. Aslında, şimdi zihninizdeki ses, acı bedenin sesidir. Acıbeden ve düşünce sisteminiz arasında kötücül bir döngü oluşur. Birkaç saat ya da birkaç gün sonra,kendini tazeleyip beslenmesinitamamlayarak uykusuna geri döner ve arkasında enerjisi tükenmiş bir organizma ve hastalıklara karşı daha açık bir fiziksel beden bırakır.Eğer bu size psişik bir asalak gibi göründüyse, haklısınız, çünkü gerçekten öyledir...
 
Eckhart Tolle - Var Olmanın Gücü

15 Ekim 2010 Cuma

İndigodan Kristale Geçiş Krizleri

İnsanlara ve çevreye ani aşırı hassaslık. Daha önce sosyal ve aktif olan bir kişi aniden taşıtlara kapalı olan alışveriş bölgelerinde veya restoran gibi kalabalık çevrelerde bulunmaya dayanamadığını görür.

Psişik yetenek ve farkındalıkta artış. Bu, en sıkça başkalarının içsel düşüncelerini ve hislerini "işitmek" yeteneğinde tezahür eder. Eğer kişi, diğer herkesin de onun kendi düşüncelerini ve hislerini okuyabildiğini imgelerse, bu, telaşlandırıcı olabilir. Ayrıca, bazı çevrelerdeki veya insanlardaki negatif enerjiye aşırı hassaslık, daha önceden yakın olan bazı kişilere tolerans göstermekte yetersizlik olabilir.

Bu artan hassaslık panik ataklara veya endişe ataklarına götürebilir. Bunlar herhangi bir anda olabilir, kişi gece uyandığı zaman bile. çoğu zaman kişi bir neden aramasına rağmen atak için geçerli bir neden yoktur.

Kişi, uzun zaman periyotları boyunca, sadece oturarak ve hiçbir şey yapmayarak kendisini "bölgeden çıkmış" bulabilir. Bu, daha önce çok enerjik ve aktif olan kişiler için sinirlendirici olabilir. Bu, daha yüksek boyutlarda daha fazla zaman geçirmek ve 3. ve 4. boyutlarda daha az zaman geçirmek için sadece bilinçliliğin ayarlanmasıdır. Bununla ilgili olarak öncekinden daha uzun uyku ve dinlenme gerekir ve genel bir yavaşlama gerekli olur.

İnsan varlıkların tahribatı ile ilgili obsesif endişeler (kirlenme, kaynakların azlığı, yaratıklar, teknoloji vs). Bunun nedeni çok - boyutlu bilinçliliğin grup zihninin tüm seviyelerine erişebilmesidir, türlerin yaşamını sürdürmeleri ile ilgili korkuları ve endişeleri taşıyan bölümler dahil. kişi çoğu zaman kendi yasamda kalması ile ilgili olduğu için, onlar grup zihninin veya morfogenetik alanın bu bölümü ile rezonansa girmeye eğilim gösterir.

Nelerin Olduğunu anlamak için saplantılı bir ihtiyaç, zihni aşırı aktif hale getirir ve kişi zihnini kaybetmekten veya "yanıp tükeneceğinden" korkar. Ayrıca delirme ve gelecekte günlük yaşamı ile basa çıkamama korkusu olur. Tekrar, psikologlar ve doktorların çok az yardımcı olabildiği görülüyor.

Nedensiz depresyon veya kriz durumları. Bu çoğu zaman sadece, bilinçliliğin salıverilmesi gereken eski enerji tabakalarından temizlenmesidir. Deneyimi yeniden yasamaya veya "işleme tabi tutmaya" gerek yoktur, sadece bedenin enerjiyi salıvermesine izin verin. Sürece sabırlı olun ve onun geçeneğini bilin.

Bölünmüş uyku modelleri, çoğu zaman gece 3 kez uyanmak veya sadece saat 03'te uyanmak. Yine, bu sadece etkinliğin yeni döngülerine bilinçliliğin ayarlanmasıdır. Daha yüksek bilinçlilik çoğu zaman gece daha etkindir, çünkü daha alt boyutlar bu zamanda sessizdir.

Bedende garip elektriksel enerji dalgaları hissetmek. Kristal beden inanılmaz şekilde hassastır ve Güneş'e ait ve aya ait dalgaları, kozmik dalgaları, galaktik merkezden gelen enerjileri hisseder. çoğu zaman bu enerjiler, daha yüksek enerjileri taşıması için bedenin "hatlarının yeniden döşenmesi" işleminde yardımcı olurlar. Deneyim sonucu konuşarak, bunun nasıl rahatsız edici olabileceğini biliyorum. Ancak beden en sonunda bu enerji dalgaları ile baş etmeye alışır. Dolunay zamanı bunların daha yoğun olduğunu keşfedeceksiniz. Bu fenomenle baş etmenin bulduğum en iyi yolu dışarı çıkmak ve yalın ayak toprağın üzerinde durmak ve enerjinin bedeninizden geçip dünyaya aktığını imgelemektir.

Genellikle toksin gidermek ile ilgili olan fiziksel duyumların ve deneyimlerin tüm bir aralığı (dizisi / çeşidi). Kristal beden toksin tutmaz, her şeyin ondan akmasına izin verir. Gerçekte Kristal olmanın sonuç olarak ustalığı (hüneri) sadece her şeyin ondan geçmesine izin vermek ve hiçbir şeyi tutmamak. Çıkarmanın / ayırmanın mükemmel durumu. Ancak bu aşamada beden ister fiziksel olsun, ister duygusal veya zihinsel, yıllarca birikmiş "toksik" atığın salıverilmesine gereksinim duyar. Salıverme daima fiziksel beden vasıtası ile olur, bu aşırı yorgunluk, özellikle kalçalarda ve dizlerde eklem ağrıları, özellikle kafatasının dibinde baş ağrıları ve boyun ve omuz ağrıları olarak belirti gösterir.

Baş dönmesi ve "ferahlık". Bunun nedeni sizin bilinçliliğin "daha yüksek" durumlarında olmanızdır. Bu seviyelerde olmaya alışmaya ve ayni zamanda topraklanmış kalmaya gereksiniminiz var. Bu hisler Güneş patlamaları ve dolunay zamanı ile artmaya eğilim gösterir.

Artan iştah ve kilo alma. Bunun nedeni, bu işlemi güçlendirmek için bedenin çok fazla miktarda enerjiye ihtiyacı olmasıdır.

Perdenin ötesini görme yeteneği. Bu, bir realite olarak ruhların, devaların, E.T.lerin ve meleklerin farkında olmak ve onlarla iletişim kurmaktır. Eğer kişi bu tür diğer boyutlara ait farkındalığa alışık değilse çok korkutucu olabilir

CELİA FENN