28 Ekim 2010 Perşembe

Sirius

Araştırmacılar, yeryüzündeki çeşitli kavimlere ait tradisyonlarda Sirius’ün esas olarak şu dört sembolle temsil edildiğini saptamışlardır:

1- Kurt veya köpek sembolü: Yıldız Grek, Pers ve ve Tuareg yerlilerinin tradisyonlarında köpek ile, Çin tradisyonlarında kurt ile ifade edilmiştir. Çin tradisyonlarında Sirius yıldızı, “göksel saray”ın bekçisi “göksel kurt” olarak nitelendirilir. Sirius'ün göksel kurt adının Çinliler’e Orta Asya Türkleri’nden geçmiş olduğu sanılmaktadır. Eski Orta Asya Türkçesi’nde göksel kurt, 'kök böri' ya da 'bör-teçene' olarak telaffuz edilirdi. Nitekim Türk tradisyonlarında, Gök–kurt, Tanrı’nın yerdeki şekillenmiş sembolü kabul edilirdi. Eski Mısır’da Sirius önceleri büyük bir köpekle temsil edilirdi. İskenderiye’de basılan Grek madeni paralarında yıldızı Sirius olan ilâhe İsis bir köpeğe binmiş durumda görülür. Eski Mısır’da kurt ise Sirius–B’yi temsil ettiği sanılan Osiris ile ilişkilendirilirdi. Tarihçi Diodoros, Eski Mısır’da da Sirius–B’nin kurtla ilişkilendirilmiş olduğunu ilâh Osiris’in yeniden doğuşunun kurt kılığında gerçekleştiğini yazarak ortaya koymaktadır ki, bazı araştırmacılar, eski Mısır ezoterizminde Osiris’in Sirius–B’yi temsil ettiği görüşündedirler. Plütark İsis’in köpek başlı Anubis ile ilişkisi hakkında şöyle yazar: “Neftis görünmez olandır, İsis görünür olandır. Bunlara dokunan çember, ki ona ufuk denir, her ikisinin ortak noktasıdır, Anubis adını alır ve bir köpek biçiminde temsil edilir; çünkü köpekler hem gece hem gündüz görebilirler.” Aztek mitolojisinde köpek biçiminde temsil edilen tanrı, Xolotl’dur. Sirius–A ve B’yi ifade edercesine ikiz olduğu belirtilen Xolotl, Güneş’i taşıyan, yani hareketini sağlayan, yıldırımı şekillendiren ve ölülerin ruhlarına öte–âlemde refakat eden tanrı olup, ok ve yılan ile ilişkilendirilir. Osiris’in arslanla ilişkilendirildiğine dikkat çeken araştırmacı Murry Hope, Sirius’ün kurt ve köpeğin yanısıra, etobur hayvanlar türüyle, özellikle arslan ve kedi ile ilişkilendirildiğini bildirmektedir. (Kedi geceleri iyi gören bir hayvandır. Öte yandan Robert Temple, kitabında Sirius ile yunuslar arasında ilişki kurmaktadır.) >Kurt-Köpek, Yunus, Arslan, Daire.

2- Yay-ok sembolü: Bu sembolün gerek yıldızın yörüngesinin çizdiği yaylardan ötürü, gerekse tradisyonlarda tesirleri simgeleyen oku gönderen kaynak olduğu için seçildiği sanılmaktadır. (Dogonlar Sirius–B’yi tamamlanmamış bir elips biçimindeki yay çizimi ile temsil ederler.) Sirius’ü temsil eden yay sembolünün genellikle şu şekillerde kullanıldığı görülmektedir:

a- Ok’la birlikte Asur-Babil dinlerinde Sirius–A’ya ve sistemdeki başka bir yıldıza (Sirius–B) yay ve ok adları verilmiştir. Mısır’da Danderah Tapınağı’nda Sirius ok ve yay ile temsil edilmiştir. Çin mitolojisinde de Sirius, yay ile ifade edilirdi. Sirius’ün Çince adı Hu-Şi, “Yay ve Ok” anlamına gelir. Robert Temple, Sirius’ün Pers uygarlığında da Yay ve Ok Yıldızı olarak tasvir edildiğini belirtmektedir. >Yay ve Ok, Elli Sayısı

b- Yayların birleştirilmesinden oluşan spiral biçiminde. >Spiral

c- “S” biçiminde kıvrılan yılanla (örneğin, Mayalar’da). >Yılan

d- Hermes’in ‘kadüse’ (<) sembolü gibi, bir eksene dolanan çift yılanla (sembole eski Yunan ve Hint uygarlıklarında rastlanır).

e- Hilal biçimli bir yayın iki ucu arasında yer alan yıldız biçiminde (yani ayyıldız biçiminde; Mayalar’da ve Mezopotamya uygarlıklarına ait mühür ve kabartmalarda görülen bu sembole Nemrut Dağı’ndaki “arslan zayiçesi”nde arslanın yelesinden sarkan hilal ve yıldız biçiminde, Mısır’daki Danderah Tapınağı’nda ise boğanın yay oluşturan boynuzları arasındaki bir yıldız biçiminde rastlanır.)

3- Trident veya trisula (üç dişli asa). Sirius Sistemi’nin üç yıldızdan oluşması nedeniyle kullanılmış bir semboldür. (Okun atılmak üzere yayın gerilmesiyle ortaya çıkan biçimde de bir bakıma, bu sembol oluşmaktadır.) Peru’daki, ünlü Nazca vadisindeki dev çizimlerden biri olan bu sembol eski Yunan tradisyonunda Poseidon’un, Hinduizm’de Shiva’nın (Şiva), Hitit tradisyonunda Teşub’un ve Urartu tradisyonunda Teişeba’nın elinde görülür. (Rus arkeologlar, Ermenistan Cumhuriyeti topraklarında Urartular’ın yalnızca Sirius’ü gözlemlemek üzere kurdukları bir gözlemevini açığa çıkarmışlardır.) Sembol aynı zamanda Proto-Türkler’in tamga yazısında kullanılan bir işaretti. >Üç Uçlu Yaba. Öte yandan Robert Graves’e göre Grek mitolojisindeki üç başlı Hekate’nin köpek başı Sirius’ü temsil etmektedir. Kimi araştırmacılar ise Grek mitolojisindeki köpek Cerberus’u, kimi zaman üç başlı tasvir edildiğine dikkati çekerek, Sirius’le ilişkilendirmektedir. Sembol kimi tradisyonlarda ise, biçimsel olarak değil, sözel olarak, üçlem (trinite) tarzında ifade edilmektedir. >Üç Rakamı

4- Sayısal sembol olarak, Dogonlar, Sirius–B’yi 22 sayısıyla ilişkilendirirler. Kimi araştırmacılar ise Sirius–A’yı 23 sayısıyla ilgili görmektedirler. (Grek alfabesinin yirmiüçüncü harfi olan psi’nin trident biçimli olması ilginç bir raslantıdır. Bir başka açıdan, Sirius Sistemi’ndeki üç yıldızın sayısal sembolizmdeki değerleri 22, 33 ve 44’tür ki, üçünün toplamı 99’u verir. Bu toplama kutsal rakam 1’in eklenmesiyle de 100 sayısı elde edilir.) >Yirmiiki Sayısı, Yirmiüç Sayısı, Elli Sayısı

Sirius’ün biçimsel sembollerinin en fazla kullanıldığı kavim Türkler’dir. (Sembolleri yay olan Selçuklular Üçoklar’dan, Osmanlılar ise Bozoklar’dan gelir. >Oniki Sayısı)

Üstelik bu sembollere en çok, Türkler’in türeyiş destanlarında rastlanır. (Oğuz Kağan Destanı’nda kurt, ok ve üçoklar adıyla üçlem sembolleri vardır; Uygurlar’ın türeyiş destanında kurt babadır, Göktürk efsanelerinde ise anadır.) Kökenlerinin göksel olduğuna inanan (–Oğuz, soyunu gökten bir ışıkla inen kızdan türetir–) ve göğe çok önem veren Oğuzlar, Oğuz Kağan Destanı’nda bir de Demir–Kazık Yıldızı’na değinirler. Kimilerine göre, Sirius’ün şamanist Türkler’deki eski adı Akyıldız değil, Demir-Kazık yıldızı idi. Önceleri Venüs için kullanılan Akyıldız adı sonradan Sirius için, Sirius’ün Demir-Kazık adı ise sonradan Kutup Yıldızı için kullanılmaya başlanmıştır. (Kimilerine göre, bu değişikliğin nedeni dünya ekseninin değişmesidir.) Afrika’da Mali’de yaşayan Dogon kabilesi gibi, eski Türkler’in inanışına göre “göğün direği” Sirius (Demir-Kazık) yıldızı idi. Eski Türk kavimlerine göre, bu yıldız Tanrı’nın ışıklı ülkeleri olan Yüksek Gök ile yeryüzünü birleştiren kutsal bir kapıydı. “Orası, ruhlar âlemi ile ölümlü insanların maddi âlemini, aynı zamanda insan ile Tanrı’yı ayıran bir sınırdı. Orası, aynı zamanda Göğün Kapısı idi; çünkü Tanrı insanlara bu kapıdan şefaat eder, büyük kamlar ve şamanlar da bu delikten Tanrı ile ilgi kurarlardı.” Yakut Türkleri’ne göre, “Tanrı ile ilişki kurabilen kam ve şamanlar bu yıldıza kadar gider, fakat öteye geçemezlerdi. Bu yıldızın kapısına kadar uçup gelen şamanlara Tanrı, ruhlarından birini elçi gönderirdi; bu şekilde konuşulur, ilişki kurulurdu.” Eski Türkler bu yıldızdan, “Göğün Göbeği” olarak da söz ederlerdi. >Demir–Kazık Yıldızı, Uygur Türkleri

Astronomik verilere bakılırsa, gündönümlerinin hareketleri Sirius’ün hareketlerine öyle ilginç bir şekilde denk düşmektedir ki, böylece Sirius, sabit yıldızlar içinde, Güneş’in konumunun aynı yönde ve aynı ölçüde sapmaya uğradığı tek yıldızdır ve bu sayede, Güneş yerine kendisi esas alınsa da 365 günlük yıla (Sirius yılına) dayalı bir takvimin hazırlanmasına olanak sağlamaktadır. Eski Mısırlılar da böyle yapmış, koskoca Güneş bütün görkemiyle dururken, nedense, takvimlerini Dünya’dan Güneş kadar parlak görülmeyen bu yıldızı esas alarak hazırlamışlardır. Sirius’ün Güneş Sistemi karşısındaki bu özel durumundan yola çıkan araştırmacı Schwaller de Lubicz’e göre, Sirius, Güneş Sistemi’nin işleyişi için merkezî bir role sahiptir, özellikle iklim değişikliklerinde ana etken Sirius’tür. (Her ne kadar iklimsel değişimlerin ikincil nedenleri bilinmekteyse de, Dünya’nın uzak geçmişinde meydana gelmiş ani iklim değişikliklerinin ana nedeni, daha doğrusu ilk etkeni henüz açıklığa kavuşmamış veya tartışmalı bir konudur.)

Ezoterik kaynakların verdikleri bilgiler, Sirius’ün Güneş Sistemi’ndeki önemini daha da arttırmaktadır. Bu bilgilere göre, Sirius, galaksinin bulunduğu bölgesine güç dağıtan, “Güneş’in arkasındaki güneş” ya da “spiritüel güneş”tir. Ezoterik kaynaklar Sirius hakkında şu bilgileri vermektedir:

“Sirius Sistemi galaktik sevk ve idare merkezlerinden biridir. Sirius kültürünün bir gezegene indirilme biçimi gezegenin maddi ve manevi koşullarına göre değişir. Kimi koşullarda doğrudan bir irtibat, kimi koşullarda bir din tarzında meydana gelir. Sirius kozmik kültürünün en ayırt edici özelliği tektanrılı tedris (öğretim) sistemidir. Yeryüzünde bir ‘Mu’ (<) ‘devre’sinden (<) itibaren Sirius kozmik kültürü hakimdir. Dünya gezegeninin yönetimi ve tekâmülü halen Sirius ulularına aittir ve o Mu devresinden itibaren yeryüzünde ulvi nitelendirilen her türlü bilgi akışının kaynağı Sirius’tür. Mu devresindeki bilgi akışı biçimiyle ile şimdiki devrenin bilgi akışı biçimi aynı değildir. Dünya-dışı uygarlıklar Sirius ulularının izni olmadan Dünya ile irtibat kuramazlar. Eski devrelerde bu izin birçok kez verilmişti. Sirius kültürü temsilcileri, tekâmül düzeyi çok geri olan Dünya gezegeninde çok nadiren, insanlığın çok büyük ve kitlesel tekâmül ihtiyaçları sözkonusu olduğunda ‘enkarne’ (<) olurlar. (…) Enkarne olan Sirius temsilcileri görevlerini yaptıktan sonra geldikleri yere dönmüşlerdir. (...) Dünya spatyumu Sirius varlıkları için oldukça yoğun fiziksel mekanlar mesabesindedir.”

Öte yandan, kimi kavimlerin günümüze dek süregelmiş tradisyonları Sirius Sistemi’nden Dünya’ya bir ziyaretin olduğuna işaret etmektedir. Fakat ezoterik bilgilere göre, insanlarla kıyaslanmayacak derecede çok yüksek bir tekâmül düzeyindeki varlıkların yerleşmek üzere Dünya’ya toplu göçlerde bulunması düşünülemez. Dolayısıyla bu tür tradisyonlarda, eğer sözkonusu olan gök cismi herhangi bir gezegen değil de Sirius yıldızı ise, ancak Sirius Kültürü’nün Dünya’ya indirilmesi, Sirius kaynaklı tesirlerin Güneş Sistemi’ni beslemesi ya da imal edilen prototip ataların (>‘Âdem ve Havva’ çiftlerinin) Dünya’ya indirilişindeki Sirius müdahalesi ifade edilmektedir. (Ezoterik bilgilere göre bu olayda fiziksel bir uzay gemisinin varlığı şart değildir. Çok yüksek varlıklar, insan genlerine bulundukları ortamdan da müdahale edebilirler.) >Nommo’nun Gemisi, Mikrokozmos-makrokozmos, Âdem ve Havva

Sirius Sistemi hakkındaki olağanüstü astronomik bilgileriyle astronomları şaşırtmış Afrikalı Dogon yerlileri bu prototip ataların 4 çift halinde imal edildiğini ve Sirius Sistemi’nden gönderilen bir uzay gemisiyle Dünya’ya indirildiklerine inanırlar. Sirius’ten gönderilen uzay gemisi hakkındaki benzer bir inanışa da Amerika’daki Hopi kızılderililerinin tradisyonlarında rastlanır. Hint destanları ise, yıldız ismi vermemekle birlikte, geçmişte büyük ve beyaz bir yıldızdan gelen bir uzay gemisinin Uygur bölgesine indiğini belirtmektedir. (Kimi ezoterik kaynaklara göre bu iniş, yeryüzünü Sirius Kültürü’nün indirilişine hazırlamak üzere bir gezegenden gelen “spiritüel komandolar” tarafından gerçekleştirilmiştir. >Uygur Türkleri, Agarta, Mu, Atlantis) Sirius’ten gelen gemiyi bazen de tesir ve bilgi olarak ele alan Dogonlar’a göre, Dünya insanlığına geminin yükünün şimdiye dek yalnızca 22/60’ı verilmiştir; kalanı ve bilinmeyen kısmı insanlara gelecekte verilecek ve Dünya’yı değişikliğe uğratacaktır. Yine Dogonlar’a göre, sönük (görünür olmayan) Sirius–B yıldızı da, bir zaman gelecek, Dünya insanlığına yeniden “görünür” olacaktır; insanların onu gökte görmeleri büyük bir yeniliğin işareti olacaktır.

Sirius kültürünün şimdiki devrede çeşitli zamanlarda, çeşitli vazifeli varlıklarca dönemlerin ve toplumların koşullarına göre aktarılmış olduğuna dikkat çeken MTİAD eski başkanı Ergün Arıkdal (<), Sirius kültürünün en ayırt edici özelliği olan tektanrıcılığı hakkında şu bilgileri vermektedir:

“Asıl kaynağı galaksimizin dışında bulunan Sirius kültürü vasıtasıyla milyonlarca güneş sisteminin tekâmül etmesi sağlanmıştır.(...) Mısır’daki Ra güneşi Sirius güneşini ifade eder. (...) Bu Sirius, Sirius-A’dan ziyade Sirius-B’yi ifade eder.(...) Bizim Dünya üzerindeki uygarlıklarımızın ve tüm inançlarımızın temeli Sirius kültürünün yayılmasından ibarettir. Asıl kültür ve bilgelik bu Sirius kültürünün çeşitli zamanlar içinde, çeşitli beşeri topluluklara uyarlanmış olmasıdır. Her topluluğa uyum sağlayacak bir kalıba dökülmüş bir inanç şeklinde bir cümle içine sığdırılmıştır bu kültür: Bu kültür, ‘güneş’ (<) kursu ile gösterilen, bir ve tek olan Yaradan’ı anlatır. Merkezinde Yaradan bulunan, yaratılmış olanların oluşturduğu çemberle ifade edilen bir kozmogonik anlayış. (...) Kendini bu konuya adamış varlıklar, Sirius bilgilerini zaman içinde insanlara aktarmaya çalışmışlar, aktarmışlar, eğitmişlerdir.”

Sirius ve Sirius’lüler hakkında şimdiye dek yapılmış [“dragonlar”, “fiziksel bedenli savaşan uzaylılar” (İng.: Sirians, Fr.: Siriens) vb. gibi] sayısız tutarsız açıklamalara kıyasla tümüyle tutarsız sayılmayabilecek açıklamalardan bazıları şunlardır:

• “Sirius, galaksinin bulunduğu bölgesine güç dağıtan, “Güneş’in ardındaki spiritüel güneştir.” (Doris Lessing)

• “Sirius Güneş Sistemi’nin işleyişi için merkezî bir role sahiptir, özellikle iklim değişikliklerinde ana etken Sirius’tür.” (Schwaller de Lubicz)

• “Dünya gezegeninde evrimle ilgili tüm gelişmeler Sirius çiftyıldızıyla ilgilidir. Dünya insanının genetik yapısında çok eski zamanlarda yapılmış bir Sirius müdahalesi sözkonusudur. İnsanlık genler yoluyla da programlanmıştır.” (Murry Hope)

• “Dünya insanının genetik yapısında Sirius katkısı vardır. Sirius varlıkları üç boyutlu evrenin ötesindeki bir boyutta yaşayan varlıklardır. Dünya ile ilgili bu dönemdeki çalışmaları, Atlantis dönemindeki gibi değildir.” (Ruth Montgomery)

• “Sirius varlıklarının bir kısmı etherik plânlarda enkarnedir, bir kısmı ise üst boyutun (dört boyutlu ortamın) varlıklarıdır. Sirius varlıkları birleşik şuurlardan oluşan bir grup şuurudur. Sirius kültürünün izleri Atlantis, Mısır ve Maya uygarlıklarında da görülebilir.” (Bir teozofik kaynak)

• “Dünya’nın genetik projesinde Sirius varlıkları rol oynar. Dünya’daki homo-sapiens (insan) türünü genetik olarak yaratan Sirius varlıklarıdır. İnsan varlığı için Sirius varlıklarının boyutuna nüfuz edebilme ancak şuur yoluyla olanaklıdır (...) Yunuslar ve balinalar denetlenen bir evrim sonucunda bugünkü formlarına gelmişlerdir.” (Lyssa Royal)

• “Babilliler’e uygarlığı öğretmiş olan, hem suda hem karada yaşayabilen Oannes’ler hakkındaki bilgiler, kaynağın Sirius Sistemi’ndeki bir gezegen olduğuna işaret etmektedir.” (Robert Temple)

• “Denizlerdeki memeliler olan yunuslar ve balinaların kökeni Sirius Sistemi’dir. Bunların beyinlerinde insanlara kıyasla farklı bir lob (epifiz bezi) vardır (...) Dünyadaki homo-sapiens (insan) türünün atalarının maddi genetik yapısındaki DNA’lar, Sirius varlıklarının eseridir. Bu iş çok uzun zaman öncelerine dayanır. Yani içinde bulunduğumuz bedenlerin imalinde Sirius’ün katkısı vardır. Bedenlerimizin genetik yapısı üzerinde halen çalışmaktalar (...) Sirius varlıkları bir başka boyutun varlıklarıdır. Sirius rehberleri Dünya insanlığının tekâmülünde, uyanmasında, rol almışlardır. Sirius rehberleri insanların tekâmül etmesi, şuurlanması için insanların fiziksel bedenlerinin yanısıra, ‘esîr’î (< etherik), astral, mantal (>Mantal Plân) ve ışıksal bedenlerinin üzerinde de çalışırlar. Üç boyutlu âlem üzerinde beş duyumuzla algılayamayacağımız süptil yollarla, üst boyutlarda ise kavrayamayacağımız daha doğrudan yollarla çalışırlar. Sirius varlıkları üç boyutlu bir objenin hem içini, hem dışını, hem de üst boyuttaki yansımasını aynı anda görebilirler. Onların boyutuna ancak şuur hallerimiz sırasında, yani şuur kısmımızla nüfuz edebiliriz. (...) Sirius varlıkları bu devrede Dünya’da ancak, Dünya insanlığının tekâmülünde özel bir vazife sözkonusu olduğu zaman enkarne olurlar. Sirius galaktik federasyonla ilişki halindedir.” (Lori Tostado)

• “(…) Sonra öyle bir devir geldi ki, birkaç lokal topluluk hariç tutulursa, insanlara hiçbir esaslı bilgi verilmemeye başlandı. Yeryüzünde ‘kozmik ışık’ görünmez oldu, nur kalktı. Önceleri başkalarının kozmik ışığıyla çevresini, yolunu görebilen insanlar, artık kendi iç ışıklarını yakmak sürecinde ilerlemek zorunda olduklarından karanlığa gömülmüşlerdi. İnsanlara bilgileri eskisi gibi verecek kimseler yoktu artık.

“(…) Sirius Kültürü vaktiyle (ikinci tufandan sonra) insanlığın kozmik ilişkilerle hazırlanmasından sonra enkarne olan bir Sirius varlığıyla ve naakal adı verilen ‘Mu’ (<) bilgeleriyle aktarılmıştı. Zamanla, öğretilenlerin yitirilmesinden sonra, aradan uzunca bir zaman geçtikten sonra, devremizde yeniden ortaya konulmuştur. (…)

“(…) Sirius Kültürü’nün sahipleri bizim şu andaki anlayış düzeyimizin tümüyle dışında bulunan varlıklardır. Onlar hakkında sağlam bir nitelendirme yapmamız olanaksızdır. Bu bakımdan onları tarif etmek, onlar hakkında bilgi vermeye, onları tanımlamaya, betimlemeye çalışmak boşuna olacaktır.

“(…) Mu’da yaşamış Sirius varlığı, öğretiyi orijinal, saf haliyle indirmiştir.(…) Aradan geçen zaman içinde tüm olumsuzluklara rağmen, hakiki Sirius Kültürü’ne sahne olmak şansını Dünya tekrar elde edebilmiştir.

“(…) Bu Kültür’ün indirilişinde, elbette, Mekanizma’nın dışında bir aktarım sözkonusu olamaz. Zaten o Kültür’ün meydana getirilişinde, ortaya çıkışında kuşkusuz Ruhsal Muktedirler’in arzuları, bilgileri, iradeleri sözkonusudur. Ellerinde o kadar büyük olanaklar ve araçlar mevcut olan Ruhsal Muktedirler’in, fizik plândaki bu tür işlerle de doğrudan meşgul olmaları gerçekten abestir. Bu, onların organize edeceği bir husus değildir. Enerjinin sakınımı ilkesi kademelenmeyi gerektirir. Evrende Y.İ.M.’nın (>Yüksek İdare Mekanizması) dünyaların tekâmülüyle ilgili olarak vazifedar kılabileceği, pek çok Kozmik Kültür vardır. Fakat Mekanizma, Sirius Kültürü’nün tekâmül etmekte olan varlıklar için çok büyük bir değer olduğunu bilmektedir; zaten uzunca bir zamandan beri denenmiş ve bir hayli yararı görülmüş olmalı ki, Sirius Kültürü’nün Dünya’da devam ettirilmesinde fayda görülmüş ve devam ettirilmiştir.

“(…) Yine, vazifesinin gerektirdiği mütevazi koşullardan ötürü yüksek şahsiyeti henüz anlaşılamamış ve yerine getirdiği vazifesinin önemi belki çok sonra anlaşılacak olan Bedri Ruhselman’ın doğumu, Sirius Kültürü’ne gösterilen uyumun ve kazanılmış liyakatlerin bir sonucu ve göstergesidir.”

Ergün Arıkdal

(KAYNAK: META ANSİKLOPEDİ)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder