30 Kasım 2010 Salı

Sorumluluk ve Teslimiyet üzerine...

... Savunma. Diğer bütün söylenenler de doğrudur, fakat siz savunmadayken gerçekten orada bakılması gereken bir şey var demektir, ve "ama, ben..." denildiğinde. Bakın, bazen bunun Ego'nun bir başka adı olduğunu düşünürüz. "Ama, ben..." Bunu yeterince sık işitiyoruz, gerçekten...

... Teslimiyet. Nihai dişi, negatif enerji. Basit değil mi? Teslimiyet. Yapılacak bir şey yok. YAPILACAK hiç bir şey. İşte, böylece hepiniz buradasınız, sevgili dostlarım, aydınlanma uğruna kendi çaresiz didinmelerinizin işkence çarkında. Sizin evreninizde bir sonuç almak için herhangi bir şey YAPMAK zorunda olmadığınız tek reçete, değişim-dönüşüm reçetesidir. Dönüşüm reçetesi...

... Basit bir reçete:

1. SORUMLULUK ALIN. Durum her ne olursa olsun, onu SİZ yarattınız. Başka hiç kimse değil.

2. YARGIYI HİZAYA GETİRİN. Bu kısaca demektir ki her şeyi, hepsini kutsayın; ilgili kişileri kutsayın. Durumu kutsayın; içindeki bilgelik incisini bulmak üzere o durumu yaratmış olduğunuz için kendinizi kutsayın.

3. DUYGUYU HİSSEDİN. TESLİM OLUN. Teslim olun ve teslim olduğunuz zaman, ıstırabın direnci ile maskelenmiş duygu birdenbire nötr bir enerji olarak kendini açığa vurur ve o zaman, onun güneş-sinirağı çakrasından kalbe doğru ilerleyiş yolu açılır.

Sorumluluk alın - yargıyı hizaya getirin - teslim olun. Duyguyu hissedin.

Bundan daha basit ne var?

P'taah Pleiades Mesajları/2 - Bölüm 11

26 Kasım 2010 Cuma

Dünya Kadınları Eril Enerjiden mi Geldi?

“...İnsanlık ve Evren, Erkek (Eril) Enerji denilen enerjiyle işlemektedir ki bu, “Yapma” enerjisidir. (Beşer) İnsanlar “Yapıyorlar”, şimdi ise artık İnsanın “Olması” gerekmektedir. Erkek (Eril) enerji “Uğraş” vermedir, organizasyondur, “Hamle Yapmak” tır.Dişi(l) Enerji,”Besleyen” dir, “İzin Veren” dir, Kendinden Veriş” tir.(Aslında) Sizin hangi cinsten (cinsiyetten) olduğunuz (hiç) önemli değildir. (Çünkü)”Ruhun” cinsiyeti yoktur.

(Beşer) İnsanlık, “Kadın” cinsi de dahil olmak üzere, “Erkek (Eril) Enerji” den gelmiştir, yapmaya, hayatta kalmaya uğraşır. Gezegeniniz Kadınları, “Kadın Özgürlüğü Hareketi” nden,” Kadının Güçlenmesi” (ve) –“Yeni Çağ”- denilen hareketten çok keyif almaktadırlar. Bu Kadınlar çok “Mutlu” olmuşlardır. Onlar derler ki; “Şimdi onlara günlerini göstereceğiz – Bu sefer elimize düştünüz sizi gidi (...) ler!” Bunu çok iyi biliyorsunuz. Ama gerçek şu ki, Kadınlar da (Eril) Erkek Enerjiden gelmedirler, çünkü onlar da “Hayatta Kalmak” için uğraşmak zorundaydılar, çünkü sizin Kültürünüzde “Dişi(l) Enerji” hor görülmektedir.

Erkek, Erkeğe. Eğer bir Erkek ağlar, yumuşak davranır, besleyen, hoş gören olursa, o düpedüz BAĞIŞLANMAZ! Pekala, hepiniz gelmekte olan “Değişimleri” gördünüz ve bu git gide artacak. Bu, Erkek (Eril) Enerjiyi kötülemek demek değildir, bir “Denge” ye gereksinim vardır, yani Erkek ve Kadın (her ikisi de), Erkek (Eril) ve Dişi(l) Enerji dengesine sahip olmalıdır. Bu bir Kuşun iki Kanadına benzetilebilir. Kuş tek Kanatla “Uçamaz”.”DENGE”.

Kendiniz Olmaya, asıl Benliğiniz Olmaya “İzin Vermek”. ”Bütün İnsanların kendileri olmalarına İzin Vermek”. Bu, Çocuklarınızın eğitiminde (de) “Muazzam Değişiklikler” anlamına gelir. Ve sizin zamanınızla çok yakında, Çocuklar artık Okullara gitmeyecekler. Bu, gerçekten, çok farklı tipte bir “Öğrenim Deneyimi” olacak(tır)...”

P’taah-Pleiades Mesajları 1
Bölüm 2

Shambhala - 1

- Gel...
- Korkuyorum...
- Gel...
- Korkuyorum...
- Gel!
- Korkuyorum diyorum...
- Neden korkuyorsun tam olarak?
- ...
- ?
- Kendimden...
- Güzel. Bunu farketmen, telaffuz edebilmen ne güzel.
- Yanımdan hiç ayrılmayacaksın değil mi?
- Hepimiz buradayız. Hepimiz sana eşlik ediyoruz. Hepimiz her an senin yanında, eşlikçiniz.
- Tamam.
- Girişte kendinle yüzleşmen gerekecek. Kendine bakacaksın.
- Biliyorum. Korkum da bundan ya işte.
- Kendinin muhteşemliğini görmekten korkuyorsun, biliyorum.
- Muhteşem olma sorumluluğundan korkuyorum sanırım...
- Evet, hep doğru olma, hep mükemmel olma zorunluluğu hissediyorsun ama bu bir zorunluluk değil. Bu senin kendi doğan aslında. Sen zaten bu'sun. Bunu bir zorunluluk gibi görme "düşüncesi" seni felç ediyor. Oysa sadece "olman" yeterli. İyiyim, kötüyüm, insanlar beni sever, sevmez, akıllıyım, aptalım gibi yargılarını bir yana bırak ve "ol". Düşüncelerinle korkup kaçmayı seçebilirsin ya da sevip kabul edip kalmayı. Bu senin seçimin.
- ...
-

25 Kasım 2010 Perşembe

Sacred Geometry & Unified Fields Part 1 - Kutsal Geometri ve Birleşik Alanlar Konusu 1. Bölüm



Bu video olaylara bilimsel açıklamalar arayanlar için ideal. Diğer bölümleri Youtube'da aynı isimle seyredilebilir. Toplam 6 bölümden oluşuyor. Ne yazık ki Türkçe altyazısı yok. Ama hiç İngilizce bilmeseniz bile bir şeyler kapmak mümkün çünkü yoğun bir grafik anlatım var.

Sevgiyle kalın...

23 Kasım 2010 Salı

Çocuklar Gibi...

Her zaman çocuklar gibi şen olmak... Ne güzel! :)))))

Para ve Başarı Hakkında...

... iş hayatınızdaki başarı sizin iç dünyanızın nasıl olduğuna bağlıdır. Dışınızdaki her şey gerçekte sizin bir yansımanızdır. Siz, eğer başarısızlık olarak yargıladığınız bir durum içindeyseniz, bu sizin kendinizi başarısız olarak yargılamanızdan kaynaklanmaktadır. Şimdi, kendinizi başarısız olarak yargılamanızın birçok nedeni vardır ve bu aslında size daha önce bahsettiğimiz "kendine değer verme" konusundan kaynaklanmaktadır. Paranız olmasını hak ediyor musunuz? Spiritüel kimseler eğer para sahibi olurlarsa spiritüellikten yoksun mu kalmış olurlar? Vesaire vesaire. Böylece, bu konudaki inancınızın özüne, para konusundaki inancınızın temeline ulaşabilirsiniz. Eğer bolluğu çok hak ettiğiniz konusunda iyice berrak bir görüşe sahipseniz ve o size hala gelmiyorsa, o zaman, yaptığınız iş konusunda kalbinizde yatanın ne olduğuna bakınız. Çünkü eğer yapmaktan hoşlanmadığınız bir işi, sırf para kazanmayı umarak yapıyorsanız, o zaman gerçekten kendinize çok iyi hizmet etmiyorsunuz demektir...

P'taah Pleiades Mesajları/2 - Bölüm 6

Çakra Meditasyonu

Leonardo Da Vinci. Ne kadar eşşiz bir ruh, değil mi?
Bu sabah çakralarla ilgili bir şeyleri araştırırken bu görseli buldum. (http://www.amorillum.com/) diye bir sitede.
Bu görselin blogumda olmasından hoşlanacağımı düşünerek ve fırsat bu fırsat diyerek yaptığım bir çalışmayı paylaşayım dedim. Çok çok basit bir renk meditasyonu bu. Dingin bir sabaha başlarken mesela, birebir olabilir.

Bütün teknik her çakraya kendi renginde enerji vermek ve çakra (hani çakra kelimesi Sanskritçe tekerlekten geliyor ya) tekerleklerini olabildiğince hızla döndürmek üzerine kurulu...

Bir çok yerde çakraların saat yönünde döndüğüne dair bilgiler bulabilirsiniz. Bendeki oldukça eski bir kitapta kadınların saat yönünün tersine, erkeklerin saat yönünde döndüğünü söylüyor. Ama benim çakralarım doğrusu öyle değil, şöyle: Kök çakra saat yönünde, sakral çakra saat yönünün tersinde, solak pleksus saat yönünde, kalp çakrası saat yönünün tersine, boğaz çakrası saat yönünde, üçüncü göz çakrası saat yönünün tersine, tepe çakrası saat yönünde. :) Dolayısı ile bir şey diyemiyorum. Kendinizi en iyi siz hissedersiniz.

Ben, bağdaş kurup, tamamen dik durarak meditasyon yapmayı seviyorum. Bedenim tam olarak dünyaya topraklanıyor, tepem de tam olarak evrene açılıyor diye hissediyorum. Tabii bütün bu mekan algısı illüzyon olduğundan bunu bir kural olarak kabul etmemeli, nasıl rahat ediyorsanız. Ayrıca çakra melodileriniz varsa, hele de o her çakraya özel 5 dakikalık müzikleri olan CD'lerden, o zaman süper olur işte.

Tam pozisyon aldıktan sonra, bir kaç derin nefes alıp verdikten sonra, farkındalığınızı kök çakranıza veriyorsunuz. Orada kırmızı bir enerji topu imgeliyorsunuz. Topu döndürebildiğiniz kadar hızlı döndürmeyi imgeliyorsunuz. Benim deneyimlerime göre çakranız ne kadar dengesiz ya da az çalışıyorsa bu enerji topu o kadar yavaş hareket ediyor (Bu, hangi çakranızda sorun olduğunu anlamanız için de bir fırsat olabilir). Ama zaman içinde şaşırtıcı bir hızla hareket ettiğini görebilirsiniz. Yönüne gelince, yukarıda dediğim gibi, sezgilerinize güvenin, doğru yönü gösterecektir, saat yönü ya da tersi. Bu enerji topunu döndürebildiğiniz kadar döndürün, dışarı enerjisi yayılsın, hatta kök çakranızdan dünyanın merkezine köklerinizin indiğini, sıkı sıkı bağlandığını imgeleyebilirsiniz. Aynı bir ağaç gibi. Bu, insanı çok çok mutlu eden, güvende hissettiren bir şey.

Kök çakradan sonra sakral çakraya aynı şeyi yapacaksınız. Turuncu bir enerji topu, olabildiğince hızlı döndürmeye çalışacaksınız, enerjisini yayılsın yayılabildiği kadar. Eğer müzik kullanıyorsanız her çakra için müzik boyunca devam edebilirsiniz. Daha sonra sırası ile her çakraya kendi renginde enerji topları yerleştirerek ve hızla döndürüp o enerjinin çevreye yayılmasını gözlemleyerek tepe çakraya kadar gelebilirsiniz. Solar pleksus için sarı, kalp çakrası için yeşil (ben hep yeşil, içi ise pembe enerji topları imgeliyorum), boğaz çakrası için mavi, üçüncü göz çakrası için indigo ve tepe çakrası için de mor renkli enerji topları kullanabilirsiniz.

Ben tepe çakrasının enerji topunu döndürdükten sonra, enerjiyi evrene doğru yaymayı ve yayılabildiği kadar yollamayı seviyorum. Kök çakranın tersine bu da evrenle iletişim kurmak için çok güzel bir fırsat oluyor bence. Bundan sonra istediğiniz gibi bitirebilir, derin bir nefes alıp vererek gözlerinizi açabilirsiniz.

Herkese sevgiler, güzel bir gün dileklerimle...

22 Kasım 2010 Pazartesi

Başka Bir Yer...

Tanrı dedi ki:

Planlar yapmak zorunda değilsiniz. Bugünü yaşayın. Hayatın her bir günü kumaş topları gibi kendisini kat kat açar ve hiçbir gün bir diğerine benzemez. Hayatın sizin düşündüğünüz gibi şekillenme mecburiyeti yoktur. Kendi bildiği şekilde ortaya çıkar o. Hayat sizin planlarınıza uymadığı zaman üzüntüye kapılmayın. Planlarınızın tadını çıkarın. Bunlar her zaman için hayatın yüzeyine çıkmayabilirler ama hayal kurmanın planlarınızı gerçekleştirmeyeceğini nereden biliyorsunuz ki? Hayal kurmak başlı başına bir eylem de olabilir.

Geçiş günlerinde...

Bedenimizin geçiş günlerinde yaşadığı büyük değişiklikler hepimizce malum. Bu değişiklikler zaman zaman bazı yerlerimizde beklenmedik ağrılar, ruh hallerimizde ani değişiklikler, dalıp dalıp gitmeler, aniden ağlamak istemeler, sinirlenip sonra niye sinirlendiğine şaşırıp kalmalar gibi etkiler yapıyor. Biliyorsunuz bunlarla ilgili bulduğum farklı deneyimleri sık sık sizinle paylaşıyorum. Bugün Lauren'ın (Lauren C. Gorgo - thinkwithyourheart.net sitesinde) bu tip durumlarda yapılacak kısa bir çalışma vardı. Ben bu çalışmayı sık sık yapıyorum, onun da yazdığını görünce hoşuma gitti, paylaşayım dedim.

Öncelikle çok çok rahat olacağımız bir pozisyon alıyoruz. Yatın ya da uzanın farketmez, hangisi sizin açınızdan daha rahat oluyorsa o uygundur. Derin bir nefes alıyoruz ve rahatça ve yavaşça nefesimizi veriyoruz.

Şimdi tepe çakramızdan (başımızın tam üzerinden) giren, omurgamız boyunca devam eden ve tam kök çakradan (kuyruk sokumunun bittiği, tam bacak arasından) çıkıp dünyanın merkezine bağlanan bir ışık imgeliyoruz.

Bu ışık tünelinin (tünel diyeyim ben ona daha kolay oluyor) fiziksel bedeniniz boyunca oluştuğu ve dünyanın merkezine sıkı sıkı tutunduğuna ikna olduğunuzda bedeninizden çıkın ve kendinize dışarıdan bakmaya başlayın. Bunun faydası enerjinin akışını dışarıdan gözlediğiniz zaman sizin içinizden geçiyormuş gibi bir duygudan/algıdan kendinizi kurtarıyor olmanız, bu şekilde daha güzel akacak, o yüzden.

Işık tünelinden evrensel enerjinin girişini ve dünyanın merkezine doğru gidişini gözlemleyin. Ben bunu çok yukarıdan, evrenden büyük bir huni ile enerji giriyormuş ve benim bacak aramdan dünyaya giriyormuş ve aynı bir ağacın kökleri gibi tüm dünyaya yayılıyormuş gibi hissediyorum, çok hoşuma gidiyor, beni çok rahatlatıyor ve mutlu ediyor.

Kendinizi dışarıdan gözlemlemekte zorluk çekiyorsanız olduğunuz gibi de yapabilirsiniz, enerjinin içinizden geçtiğini duyumsayın, bu da güzel bir deneyim.

Bu arada eğer ağrıyan, sızlayan, rahatsızlık veren bir yerleriniz varsa (bel ağrılarında artış var sanki?) enerjiyi oralara da götürebilir, şifalandırdığınızı imgeleyebilirsiniz.

Herkese çok ama çok güzel bir gün dileklerimle...

Bu arada yazıyı okumak isteyenler olursa: http://consciousco-creationalcoaching.blogspot.com/2010/11/new-day-has-dawned.html

21 Kasım 2010 Pazar

Farklı ben'leri iyileştirmek...

Kıskanç ve haset "BEN". Zayıf... Zayıf ki ne zayıflık... Hani kurumuş kalmış derler ya, aynen öyle... Küçücük, incecik, buruşmuş bedeni, saçları dökülmüş, geriye azıcık, yolunmuş bir kaç tüy kalmış... Ağlıyor, gözlerinden istemsiz yaşlar dökülüyor. Kırış kırış yüzü, alnında iki kaşının arası nasıl da buruşmuş hep surat asmaktan. "Kıskançlık, haset insanı bitirip tüketiyormuş demek ki" diye geçiyor içimden. Onu alıyorum, kucaklıyorum. Kollarımın arasında sallıyorum. "Hiç bir şeye ihtiyacın yok" diyorum sessizce. "İhtiyacın olan herşey sende var zaten" diyorum, "başkalarında olup da sende olmayan bir şey yok". "Bak "BEN" buradayım" diyorum, "ben bütün ihtiyaçlarını, isteklerini, arzularını, dileklerini, özendiklerini karşılamak için buradayım". "Ben sana söz veriyorum" diyorum, "seni seviyorum" diyorum tekrar tekrar. Defalarca. Yüzü gülene kadar, gözleri ışıyıncaya kadar. "Seni seviyorum, seni seviyorum, seni seviyorum"... Uyutuyorum onu, yüzündeki huzur ifadesini gözlüyorum. Gözyaşlarını kuruluyorum, öpüyorum, seviyorum tekrar tekrar. Kırmızı bir kutuya yatırıyorum onu, yumuşacık, hep rahat edeceği bir yere. Kutunun kapağını kapatıyorum, üzerine kırmızı kurdelalar takıyorum, süslüyorum, değerli şeylerimi sakladığım rafa kaldırıyorum onu...

Öfkeli, kızgın "BEN". Uzun, zayıf, saldırgan... Koşuyor, sürekli koşuyor, koşarken bağırıyor, bağırırken tükürükler saçıyor etrafa, yumruklar atıyor boşluğa. Oturuyorum, elimde bir şişe su... O koşuyor. Önümden geçiyor, "yavaşla" diyorum sakince. Duymuyor. Koşmaya devam ediyor. Ben, sabırla bekliyorum. Yine önümden geçiyor, "yavaşla, biraz su iç" diyorum suyu göstererek. Duymuyor yine, yumruklar atarak, çığlıklar atarak koşmaya devam ediyor. Hiç bitmeyecek bir maraton koşar gibi. Ben de sanki kenar hakemi, saattlerce günlerce koşmasını seyrediyorum. Yorulmuyor. Öfkesi dinmiyor. Bıkmadan, sabırla "yavaşla" diyorum, "sakin ol, biraz su iç, nefes al". Koşuyor, koşuyor, koşuyor, bin, milyon maraton koşuyor sanki. Sesimi duymaya başlıyor, yavaşlıyor. Koşmaya devam ediyor hala ama sakinliyor sanki?.. "Sakin ol" diyorum sabırla, "sakin ol, yavaşla, nefes al, al biraz su iç". Duruyor sonunda. Küçülüyor, durdukça, yavaşladıkça küçülüyor. Su içiyor, nefes almaya çabalıyor. Kucağıma alıyorum... Okşuyorum sakince, öpüyorum "seni seviyorum" diyorum. "Seni seviyorum, seni seviyorum, seni seviyorum". "Seni her halinle seviyorum" diyorum. "Her şey yolunda" diyorum. "Her şey tam olması gerektiği gibi". "Teslim ol, yaşamın akışına teslim olabilirsin artık, güvendesin, bak ben buradayım" diyorum. Gülümsüyor. Yorgun ama inaçlı gülümsüyor. Huzura kavuşmasını bekliyorum, seyrediyorum, öpüyorum, sarılıyorum, onu sevdiğimi söylüyorum defalarca, bıkmadan usanmadan. Onu da kutusuna yatırıyorum. Üzerini kurdelalarla süsleyip, rafına kaldırıyorum.

Kontrol delisi "BEN". Dev bir kontrol merkezi, yuvarlak büyük bir masa, üzerinde milyonlarca düğme, ortasında kocaman bir sandalyede onu görüyorum. Bir şeyleri kaçırma telaşı ile deli gibi düğmelere basıp duruyor. Parmakları hariç heryeri kocaman. O kadar şişmanlamış ki, korkudan biriktirdiği herşeyi üzerinde taşıyor. Herşeyi üzerine almış, herşeyi o yapmak zorunda sanki, tüm dünyayı o idare ediyormuşcasına büyük bir sorumluluk yüklenmiş, bu yük bütün bedenine yayılmış. "Dur, sakin ol" diyorum arkasından yaklaşarak... "Dur, bir dakika ara ver" diyorum, "biraz konuşalım". "Hayır!" diyor büyük bir panikle. "Hayır, duramam, yapmam gereken şeyler var, duramam, olanaksız". "Durabilirsin" diye ikna etmeye çalışıyorum sakince, sabırla. "Durabilirsin, herşey ve herkes güvende, inan bana, bak ben buradayım, bak ben senim, ben "BEN"im, bak ben nasıl rahatım". "Hayııırrr!" diye panikle bağırarak düğmelere basmaya devam ediyor, bir sürü şey sıralıyor "bunun yıkanması, şunun kurulanması, şunun atılması, bunun çıkarılması, şunun aranması, bunun şuraya götürülmesi, şunların alınması, bunların pişirilmesi, şunların hesaplanması, o yapamaz, bu bunu beceremez, şuna bunu emanet edemem vs. vs.". Gülüyorum, onu sakinleştirmek için omuzlarına ellerimi koyuyorum, "seni seviyorum" diye fısıldıyorum kulaklarına "seni seviyorum, seni seviyorum, seni seviyorum". "bir saniye durmayı denemek istemez misin?" diyorum, "bir saniye rahatlamak istemez misin?". "Bir tek düğmeye basmasan ne olur ki sanki?" diye ekliyorum. Bir an duruyor. Bana bakıyor. Gözlerinden yaşlar akıyor. "Bak gördün mü?" diyorum "hiç bir şey yapmak zorunda değilsin, hiç bir şeyi zorunlu olduğun için yapma, istersen, seni mutlu edecekse yine gel bas düğmelere ama gel, biraz yürü, hareket et, bu karanlık odadan çık, bak ben seni çok seviyorum" diyorum. Yavaş yavaş küçülmeye başlıyor. Birlikte bahçeye çıkıyoruz. Bir banka oturuyoruz. Onu kucağıma alıyorum. Seviyorum, sarılıyorum, sallıyorum sevgiyle. "Seni seviyorum" diyorum bıkmadan, defalarca, yüzlerce, binlerce kere. "Seni seviyorum, seni seviyorum, seni seviyorum". Kendini bırakıyor. Yüzünde mutlak bir huzur ifadesi görene kadar bekliyorum. Onu da kutusuna koyuyorum, üzerini en sevdiğim kurdelalarla süslüyorum, rafa kaldırıyorum.

Şükürler olsun... Her an farklı benleri iyileştirebildiğim için...

12 Kasım 2010 Cuma

"Önümüzdeki Yıl” 2011

Üçlü Grubun Orta Noktası Başmelek Metatron ~ James Tyberonn kanalıyla

Selamlar Üstatlar, ben ışığın Lordu Metatron’um ve zamansız uzay vektöründe her birinizi bireysel olarak sevgiyle selamlıyorum. Sizi bu sözcükleri okuduğunuz Şimdi zamanında kucaklıyorum ve sizi Koşulsuz Sevginin enerjisinde sarmalıyorum.

Sevgililer, size anlattığımız gibi, dünya şu anda kendisini yeniden oluşturuyor ve insanlık mikro veya makroda ister kapsamlı değişimi desteklesin ya da ona karşı olsun, zaman – kronolojisinin eylemsizliği lineer sıralamada bugün, dün olduğundan çok daha hızlı şekilde akıp giderken, bu gerçekten bir tartışma konusudur. Bu nedenle, 2011 ışık hızlanmasının süratini ve bilincin lüsid (duru) yorumunuzu harekete geçirecek. Bu büyük dalgayla, bilişsel yaşam ifadeniz yüksek tempoya geçiş yapacak. Görüyorsunuz, her şey hızlanıyor, Yükseliş yaklaşırken zaman hızlanıyor. Zaman kendisini yeniden şekillendirirken, insanlığın deneyimini, görünen ve görünmeyen doğa kuvvetlerini ve Dünya’nın kendisinin yüzünü de yeniden şekillendirecek.

Her An Önemlidir

Üstatlar, her birinizin bu hızlanmış enerjilerde yaşamakta olduğunuz her anın Kozmos, Yeni Dünya ve sizin için gerçekten ne kadar önemli olduğunu anlamanız ve tam olarak kavramanız çok önemlidir. Aslında, bu gezegende yeni bir enerji var ve bu enerji farkındalığınızı ve ışık miktarınızı daha fazla aktive etmeye çalışıyor. Ve Sevgililer, daha fazla ışık taşıma yeteneğiniz, sevgiyi ifade etme yeteneğinizi süsleyip donatıyor. Sevgi, Benlik ile başlar.

9 Kasım 2010 Salı

Değişimin 8 Basamağı

 1. Farkındalık

Acaba bu olabilir mi? Bu mümkün mü? Gibi sorular bizi değişimin birinci basamağına taşır. Biz fark etmesek de, bir şeyleri fark ettiğimizde, kalbimizin açılması gerçekleşir ve kalbimizde Tanrı Sevgisi vardır. Bu durumda 5. boyut olarak özetlenebilecek perdenin önüne gelinmiş olunur. Hala sorgulamaya devam ediyorsanız 1.basamakta bulunmaya devam ediyorsunuz demektir. Siz farkına vardığınızda, bu size kalbinizde Tanrı Sevgisinin olduğunu gösterir. Perdenin önünde duran bir çok insan vardır. Ancak, çoğu perdeyi geçmeyi istemez. Benim sabit, güvenli bir hayatım var denir. Ancak, yaşam yolunuz sizi sorgulamaya itmeye devam eder. Tanrı sevgisi var ise bu Üst Beniniz ile bağlantıda olduğunuzu gösterir. Burada hissedilen daha fazla bütünlüktür. Bir yakınınızı kaybettiğinizde, işsiz, parasız, çaresiz ve yalnız kaldığınızda, bir şeyler sizi iter ve sorgulamaya başlarsınız. Enerjinin yükselmesi ancak daha fazla kişinin fark etmesi ile olur. Önceden geçiş için kritik seviye %1 iken işimdi %0,5 civarındadır. Yaptığınız çalışmalarda sürekli sorgulama durumunda iseniz ilerleyemezsiniz. Fark edip perdenin önüne gelindiğinde ikinci basamak için hazırsınız demektir.
 

Yeni İnsan

The Group - Haziran 2010 Mesajı

Evden Selamlar

Genişleyen şuur ile hareket eden insanın dönüm noktası

Bu gün dünya üzerindeki beşer varlığının gelişiminde altı çizilmesi gereken çok önemli bir zaman. Her varlığın kendi devresi içinde gelişimiyle alakalı olarak önemli zamanları vardır. İnandığınız herşey bir varlıktır. Tabiki bir çok yaşayan ve nefes alan varlığı beşeriyet farketmediğinde onların canlı olduğunu önemsemez. Sevgili varlıklar çevrenizde gördüğünüz herşey bir şekilde nefes alıp yaşıyorlar. Siz bunları hareket etmediğini düşünerek ölü olduğunu varsayıyorsunuz. Mesela kumsalda bir deniz kabuğunu elinize alın ve bunda yaşam gücü enerjisi olmadığını söyleyin. Ancak onu elinize almasanız bile onda yaşam gücü olduğunu söylüyoruz. Eğer bir şey yaşam gücü enerjisine sahip değilse ve gelişmiyorsa o zaman o şey sizin titreşimine uyum sağlayıp dünya adını verdiğiniz yerde varolamazdı.

Sevgili varlıklar bugün sizi çok özel bir noktaya götürmek istiyoruz. Kendi fiziksel bedenleriniz için şeylerin -olayların değişmeye başladığı noktadayız. Sizlere beşeriyetin tekrardan yapılandırılacağından bahsetmiştik. Her birinizin varlığı bu gezegende önceki durumlardan enerjetik olarak daha fazla ışık -bilgi- taşıyacak hale geliyor. Bununla neyi kastediyoruz? Fiziksel bedene enkarne olan ruhunuzun küçük bir parçası burada bulunmaktadır. Yinede siz kendinizin her bir parçasına yüksek benliğiniz kanalıyla erişebilirsiniz. Şimdi olmakta olan yüksek benliğiniz ile ince olan bağlantı hattı giderek genişlemeye, kuvvetlenmeye başlıyor. Bu durumda asıl siz burada daha fazla olacaksınız. Bu dönüm noktasında bağlantı şekli değişiyor.


Teslim ol!

Hakk’ın karşına çıkardığı değişimlere direnmek yerine, teslim ol. Bırak hayat sana rağmen değil, seninle beraber aksın. "Düzenim bozulur, hayatımın altı üstüne gelir" diye endişe etme. Nereden biliyorsun hayatın altının üstünden daha iyi olmayacağını?..

5 Kasım 2010 Cuma

Muhteşem Bir Deneyim...

Bu öğlen Fotiny Gudela ile bir seansa katıldım. Tek kelime ile muhteşem bir deneyimdi... Onu paylaşmak istedim.

Fotiny Kozmik Enerji Terapisi yapan bir terapist. Kozmik enerji terapisi fizik, kimya, biyoloji,tıp, psikoloji ve evrenin kurallarına dayanılarak yapılan ve en etkili enerji çalışmalarından biri. Bu çalışmada kişinin özündeki tüm negatif enerjiler, bu negatif enerjilerin vücutta yaratmış olduğu etkiler de -fiziksel rahatsızlıkların yanısıra bu rahatsızlığa sebep olan duygusal ve zihinsel sebepler de- temizleniyor. İnsanı bir bütün olarak ele alıyor ve kişilerin hayatlarındaki negatif programlar kişinin şakralarından, organlarından,  fiziksel, eterik, zihinsel ve astral vücudu olarak tüm vücut sisteminden 1-3 seans arasında temizleniyor. Hasara uğramış olan vücut organının Kozmik enerjinin sunduğu enerji frekanslarının vücut tarafından kabullenilmesini, hasara uğramış-hasta olan bölgeye nasıl bir enerji uygulanması gerektiğini de belirtiyor.

Seansta 4 kişiydik. Fotiny önce metal çubuklarla (bilmem bilir misiniz Acmos Terapisi'ndeki metal çubuklara benziyor ya da bazı insanların su bulmak için kullandıkları çubuk mantığında bir şey) çakraların dönüş hızını hatta dönüp dönmediğini tespit ediyor. Sonra da aura genişliğinize bakıyor, çapını gösteriyor.

Bundan sonra gözlerinizi kapatıyorsunuz, ayakta (çünkü pranadan enerji akışının dümdüz olması için ayakta olmak çok daha faydalı oluyormuş) durarak meditasyona başlıyorsunuz. Bu sırada Fotiny evrenden size ait bir enerji kanalı açıyor, çakralara ve çeşitli bölgelere, organlara enerji veriyor ve sizi şifalandırıyor.

Benim deneyimim tek kelime ile muhteşemdi. Giderken aslında niyetim kendimi sevmek, solar plexus çakramı şifalandırmaktı doğrusu ama meditasyonda bambaşka şeyler yaşadım.

Bir kere ayakta olduğum için rüzgarda sallanan sazlar gibi sallandım sürekli. Üst benim bana sürekli bir saz gibi ol, güven, akışa teslim ol, esnek ol, sallan, yıkılmayacağına güven diyordu. Bu çok çok etkileyici bir şeydi benim için. Ağaçları düşün diyordu, kökleri çok derine giden ağaçlar en şiddetli fırtınalarda bile yıkılmaz. En esnek olan, en çok bükülebilenler, eğilebilenler asla yıkılmazlar. Esnek ol, affedici ol, dimdik, sımsıkı, kaskatı olma, hacı yatmaz gibi ol diyordu. Bu benim gibi kontrol hastalığını şifalandırmaya çalışan biri için tam da doğru zamanda gelen bir yönlendirme oldu. doğrusu...

Bundan sonra aynı sonsuzluk işareti gibi sallanmaya başladım. Üst benim sonsuz bir varlık olduğumu, tüm insanların böyle olduğunu, bir insana tepeden baktığında omuzlar, kürek kemikleri, leğen kemikleri vs. düşündüğünde tam bir sonsuzluk işareti formunun ortaya çıktığını bunun boşa olmadığını söylüyordu.

Bir sonraki mesaj dalgalar oldu. Evrenin ayın dalga gibi gelip gittiğini, nefesin alıp verildiğini, gece olduğunu, gündüz olduğunu, bu dengenin hep böyle olduğunu ve bunların hepsini aynı değerde kabul etmenin güzelliğini anlatmaya çalıştı bana.

Sonrasında ise zamanın küreselliği geldi. Bu sırada bir daire çiziyordum ben de vücudumla. Evrende her formun küresel olduğu, zamanın da küreselliği, geçmiş ve geleceğin aslında aynı şeyin gelip giden parçaları olduğu ve aslında bir illüzyon bir hipnoz içinde olduğumuz anlatılmaya çalışıldı bana. Ben uyuyordum, biri ve bir melek beni hipnozdan uyandırmaya çalışıyorlardı. "Uyan rüya görüyorsun" diyorlardı ve ben çok korkuyordum, inanmıyordum onlara. Bu dünyanın gerçekliği o kadar gerçekti ki. Oysa onlar beni ikna etmeye çalışıyordu. "Uyaaannn!!!" diye bağrıyorlardı, "uyan artık, rüyadan uyan". Ben sürekli esniyordum. Melek diğerine "bırak" diyordu, "bırak hazır olunca uyanacak". Diğeri ise ısrar ediyordu "bırak bu katılığı" diye bağırıyordu adeta "bırak, uç, bırak"...

Sonra bir sembol çizdim vücudumla, enteresan ve ne anlama geldiğini bilmediğim bir form.

Bütün bunlar olurken Fotiny gelip farklı çakralarıma enerji veriyordu. Sanki o kadar saat ayakta durmadım, çabucak geçiverdi. Birazdan kendisinin "aç gözlerini" dediğini duydum.

Sonra Fotiny her birimize tek tek yeniden kontrol yaptı, tüm çakralarımızın mükemmel çalıştığını gördük. Bazısı yavaş, bazısı daha hızlı ama hepsi de dönüyordu. Auralarımız ise en az 2 m civarına genişlemişti. Ama Fotiny bunun kurumaya yüz tutmuş bir çiçeği sulamaya benzediğini, suladıkça toprak nasıl suyu emer ve hiç sulanmamış gibi olur, ancak günlerce düzenli suladıktan, çiçeğe ilgi gösterdikten sonra normal haline dönerse bize de aynı şeyin olacağını ve tam şifanın 7 ile 12 seans arasında gerçekleştiğini söyledi.

Bu arada yeni yılda inisiyasyon yapmak için de gelecekmiş. İlgilenen olursa bilginize...

4 Kasım 2010 Perşembe

Fiziksel Beden Harikulade Bir Yaratımdır!..

Basmelek Mikail’den Mesaj LM-11-2010

Ronna Herman vasitasiyla aktarilmistir
 
Sevgili ustatlar, sizler aydinlanma yolunda ilerlerken ve kozmik yasanin ve evrenin isleyisinin daha iyi anlayisini kazanirken, size Yaradilisin bazi kavramlarinin ve fiziksel bedenin karmasIkliginin daha iyi anlayisini ara sira verme firsatini hos karsiliyoruz. Bu nedenle, size Eterik Bedenin bilesiminin ve onun yukselis surecindeki oneminin derinlemesine aciklamasini vermek istiyoruz. Madde olarak dunyasal bedenden cok daha ince olan Eterik Beden veya Eterik Web (Ag), fiziksel bedenin gorunmez karsiligidir. Eterik Beden fiziksel auradan olusur; fiziksel aura Eterik Ag kalibi icinde, cesitli renkler ve bozunumlar veya bunlarin yoklugu ile fiziksel saglik halinizi iletir. Aci, istirap ve gucenme duygulari, olmaniz istenen IsIk Tasiyici olmanizi ve bunu kucaklamanizi engelleyen dusunce formlaridir. Aurik alan fiziksel bedeni cevreleyen gorunmez elektromanyetik kuvvet alanidir ve enerjiyi size buyutur ve sizden titresimsel frekans kaliplari yayar.

Eterik Ag icindeki zihinsel bedenin aurasi, ucuncu ve dorduncu boyutlarin alt bolumunun sinirlamalarinda kapana kisilmis olanlarda neredeyse mevcut degildir, cunku onlar dunyayi ve olaylari gecmis inanclari, dusunceleri ve eylemleri tarafindan yaratilmis olan illuzyon filtresinden gorurler.

Ucuncu/dorduncu boyutsal ortamda varolundugunda, duygusal bedenin icindeki hakim olan kuvvet astral plandir. Bundan dolayi, insanlarin buyuk cogunlugu temel kisiliklerinin ve ego arzu bedenlerinin etkisi altindadir, ego arzu bedeni gecmisten gelen gerceklesmemis ozlemlerden, ayrica degersiz olma ve/veya sevilmeme hislerinden ve duygusal dengesizliklerden olusur. Yukselis surecinin en dramatik asamalarindan biri, duygusal kitle bilinci inanc sisteminin carpikliklarindan gecip yuksek boyutlarin istikrari, tazeligi ve uyumuna girmektir.

Asla unutmayin, korku gucunuzu alip goturur. Genel kitlesel bilinc inanc sistemi negatif, dusmanca dusunme ve yeni kavramlara ve degisime direnc ile guclendirilir. Kitlelerin cogunlugu aci ve istirap realitesinde donakalmistir, ama onlari kendilerinin empoze ettigi sinirlama hapsinden kurtaracak olan yeni engin fikirleri dusunmeye istekli degillerdir.

3 Kasım 2010 Çarşamba

2012 - Büyük Değişime İzin Verin!

Hopi ve Maya yaşlıları her şeyin sona ereceği kehanetinde bulunmadılar. Bu daha çok bir Dünya Çağından başka birine geçiş zamanıdır. Onların verdiği mesaj, geleceğe nasıl gireceğimize ilişkin yaptığımız tercihle ilgilidir. Direnmek yada kabul etmek yönündeki hareketimiz bu geçişin katalizmik değişiklikler yada aşama aşama huzur ve sükunet içinde gerçekleşip gerçekleşmeyeceğini belirleyecektir.

Son zamanlarının doruğunda yaşıyoruz; bir galaksi günün ya da binlerce yıl süren bir periyodun sonlarını. 25,625 yıl süren bir galaksi günü, her biri 5125 yıl süren beş çevrime ayrılır. Büyük Çevrimi M.S.2012 yılında sona ermektedir. Çevrim zamanı ve Dünya Çağı geçişlerine ilişkin Maya kavramlarını izlediğimizde, bunların birer son olmasının yanı sıra birer başlangıç olduğunu da görürüz. Aslında bunun, eski Mayalarca yeni bir Dünya Çağı’nın yaratılışına işaret ettiği kabul edilir. Beşinci ve son 5125 yıllık çevrimin neredeyse sonuna yaklaşıyoruz.

Çoğumuz Maya takviminden haberdarızdır ama çok az kişi onun ne anlama geldiğini ve nasıl çalıştığını gerçekten bilir. Evet; takvim 21 Aralık 2012’de sona eriyor, ama bu ne demek? Buna nasıl geliniyor?

Korkuyla Yüzleşme

Bu düşünceleri küçük kartlara yazarak, masanıza, görebileceğiniz herhangi bir yere koyabilirsiniz, yanınızda taşıyabilirsiniz, onları şarkı haline getirip söyleyebilirsiniz. Böylesi eğlenceli olur. Ciddiyet ortadan kalkar. Daha az direnç oluşur.

İkinci aşama dirençlerdir. Örneğin; ‘‘Sevgiyle iletişim kuruyorum’’ dediğimizde aslında bunun tam tersi düşünceler kafamıza üşüşüyorsa, içten içe öyle olmadığımızı düşünüyorsak, yapılacak şey, bu konudaki direncimizle yüzleşmemizdir. Gidip aynaya bakın ‘‘Sevgiyle iletişim kuruyorum’’ deyin. Aynadaki siz, size ne diyor? Gözlerinizin ta içine bakın. Doğruyu mu söylüyorlar? Dirençlerinizi fark edin. Bedeninizi izleyin. Gerildi mi? Bedeninizin hangi noktası kasılıyor? Boğazınız mı düğümlendi? Cümleyi tekrar boğazınızı elinizle hafifçe tutarak söyleyin. Boğazımız ifade noktamızdır. Direncinizi fark ettiğinizde bu kez şöyle söyleyin ‘‘Bu konudaki bütün dirençlerimi serbest bırakıyorum’’ Serbest bırakın. Salıverin gitsin…..

Aynada kendinizi izlerken söylediğiniz bu cümle sizde herhangi bir korku yarattıysa bu çok güzel, direnciniz işte burada, korkunuzla yüzleşme şansı için teşekkür edin. Şimdi bu korku ile yüzleşmemiz gerekiyor. Yine aynı örnekten gidelim ‘‘Sevgiyle iletişim kuruyorum’’ dediniz ama gözleriniz buna tam olarak inanmıyor, bir direnç var. Direnci serbest bırakmayı dilediniz, ama aynı zamanda bir korku hissettiniz. Belki herhangi bir zamanda iletişim sorunu yaşadınız ve beklide bunu hep yaşıyorsunuz, yada gelecekte böyle bir durumun içine gireceksiniz ve korkuyorsunuz. Örneğin insanlarla bir konuşma yada bir toplantı yapacaksınız. Ya iletişim kuramazsam, insanlar bana gülerse gibi şeyler düşünüyorsunuz.

Yapmanız gereken ilk şey korkunuzu görmektir…Onu görün ve kabullenin. Ondan kaçmayın. O sizin korkunuz başkasının değil. Korkunuzu isimlendirin ‘’Korku şimdi burada’’ deyin. Böyle söylediğiniz anda onun varlığını kabullenmiş oluyorsunuz.

2 Kasım 2010 Salı

Yeni (Yedinci) Güne Hoşgeldiniz!

Sürekli takip ettiğim siteden 7. gün ile ilgili bildiriyi okumanızı tavsiye ederim. İlk fırsatta Türkçe'ye çevireceğim. Linki aşağıda...
Transmissions from Home

Olumsuzluklarda 10 Can Simidi

Çalışma hayatının ve yaşamın gereklerinin neden olduğu stresten hepimiz etkileniyoruz. Ancak stresin oluşumunda çevre kadar kişinin algılama ve düşünme biçiminin de büyük bir etkisi var. Bu sebeple kişinin stres karşısında kendi bilişsel yapısını daha iyi anlayarak, stres düzeyini denetlemesi ve kendi yaşam kalitesini yükseltmesi de mümkün.

Texas Üniversitesi MD Anderson Kanser Araştırma Merkezi uzmanlarından Dr. Michael Fisch’ in, doktor olarak kendi ve meslakdaşlarının ve hastalarının hayatları üzerindeki gözlemlerine dayalı olarak belirlediği ilkeler can simidi gibi hayatın içinde boğulmayı engelliyor. Dr. Fisch’in 10 ilkeden oluşan reçetesi, yalnız kanserle mücadele eden hastalar ve stres altında çalışan doktorlar için değil, hayatın olumsuzları karşısında daha güçlü olmak isteyen herkes için. İşte Dr. Michael Fisch’in stres ve hayatın olumsuzlukları ile başa çıkma reçetesi:

1. Kendi özgürlük alanınızda seçebilme özgürlüğüne sahip olmaya çalışın: Dr. Fisch’e göre nasıl giyineceğinizden tutun, nasıl çalışıp nasıl yaşayacağınızın başkaları tarafından söylenmesi kişiyi olumsuz etkiliyor. Bu nedenle hayatın olabilen her alanında seçebilme özgürlüğünüzü kullanın.

2. Kendi yeteneklerinizi kullanın: Sevdiğiniz işi yapın. Ya da sevdiğiniz şekilde yapmaya çalışın. Bu şekilde hayattaki en büyük stres kaynaklarından birini doğrudan saf dışı bırakmış oluyorsunuz. Sevdiği işi yapmak kişiye mutluluk ve gurur veriyor.

3. Hayatın her alanında güzel ilişkiler kurun: Gerek iş gerekse özel hayatınızda kuracağınız güzel ilişkiler neticesinde insanlarla aranızda yaşanacak her türlü gerginlik engellenmiş ve bu sayede stres yaşamanıza neden olacak tartışmalara da girmemiş oluyorsunuz.

4. Anlık ihtiyaçlarınızın farkındalığını arttırın: Bu ilke, sürekli farklı ihtiyaçların karşılanmaya çalışıldığı hayatta, o anda asıl neyin önemli olduğunu belirlemek anlamına geliyor. Robot gibi yaşanmaması gerektiğinin altını çizen Dr. Fisch, karnınız aç olduğunda ilk yapmanız gereken şeyin onu doyurmak olduğunu söylüyor.

5. Hayatta sahip olduklarınıza minnettar olun: İşlerin kötüye gittiği bir anda sadece yürüyebildiğiniz veya nefes alabildiğiniz için minnettar olmak sizi olumsuz duygular ve stresten uzaklaştırıp olaylara daha pozitif bakmanızı sağlıyor.

6. Korkularınızdan korkmayın: Hayatta yapmak isteyipte çeşitli korkularınız yüzünden sürekli ertelediğiniz ya da yarım bıraktığınız şeylerin sizi üzmesine izin vermeyin. Dr. Fisch, korkularla başa çıkmak için biraz daha cesaretin yeterli olduğu görüşünde.

7. Değişimin sürekliliğini kabul edin: Evrende her konuda sürekli varolan değişim, evrenle eşzamanlı olarak yaşanmadığında kişinin hayatını olumsuz yönde etkiliyor. Bunun en basit örneğiyse yaşlandığımızın farkına varıp, kabul etmek.

8. İçinde şefkat ve iyi niyet barındıran bir kafa yapısına sahip olun: İnsanlar arasındaki ilişkileri düzenleyen en önemli unsurlardan biri bu. Dr. Fisch, iyi niyetle yaklaştığınızda olayların veya karşınızdaki insanların da size karşı iyi niyetli olacağını belirtiyor. Bu nedenle iyi niyet ve şefkat büyük önem taşıyor.

9. Kendinizi güvende hissedin, emniyete alın: Kişiye özel olarak kendinizi güvende nasıl hissedecekseniz o şekilde davranın. Bu durum bazı insanlar için maneviyatın önem kazanması, bazı insanlar için sıcak aile ortamı ve bazıları içinse refah içinde yaşamak şeklinde olabiliyor.

10. Hayatın neresinde fark yaratabileceğinizi bulun: "Benim bir önemim var mı?" sorusuna vereceğiniz cevaplar bu maddenin karşılığını veriyor. Büyük ya da küçük olsun bu soruya verdiğiniz yanıtlar hayatta diğer insanlar arasından hangi özellikleriniz nedeniyle farklı olduğunuzu ve neden özel olduğunuzu anlamanız açısından büyük önem taşıyor.

Dr. Fisch’ in hayatın içinde boğulmayı engelleyen ilkelerinin önem ve sıralaması zamana ve ihtiyaca gore değişiyor. Ancak stres düzeyini düşürme ve yaşam kalitesini yükseltme konsundaki etkileri Dr. Michael Fisch’in kendisinin ve hastalarının hayatından pekçok örnekle kanıtlanmış durumda.

Mustafa Yaşar http://www.pusulaakademi.com/

1 Kasım 2010 Pazartesi

Kendinizi tekrar eden durumlardan kurtarabilirsiniz...

Bazen hayat bir bilgisayar oyunu gibi geliyor. Bir seviyeyi atlamadan öbür seviyeye geçemiyorsunuz. O seviyeyi geçene kadar da hep aynı tipte karakterler karşınıza çıkıyor. Gelenin tipi değişse de sizi hep aynı yerinizden vuruyor, sizi hep aynı şekilde incitiyor. Sizi inciten şey her ne ise, onu bir de genellediniz mi, o zaman işler iyice karışıyor: "Bütün erkekler, kadınlar, patronlar birbirinin aynıdır" gibi. Halbuki onu birçokları içinden siz çektiniz ve seçtiniz. Onunla yola devam etmeye siz karar verdiniz. İşin püf noktasını keşfedip bulunduğunuz seviyeyi atlayana kadar hep aynı tiplerle oynamaya devam ediyorsunuz. Gözden kaçırdığınız şeyi bulup düzeltene kadar... Bütün bu aynıların içinde artık yeniye merhaba demek istiyorsanız, yapabileceğiniz birkaç şeyi hemen burada sıralayayım:

Tepkilerinizi değiştirin.

Karşınızdaki kişiye kızmaya başladığınızı fark ettiğinizde genelde ne yapıyorsanız, gidin hiç yapmadığınız bir şey yapın. Mesela gidip dişlerinizi fırçalayın. Böylece kendini tekrar eden döngüyü kıracak, otomatik tepki vermeyi bırakacaksınız. Tepkileriniz sizi yönetmeyecek, siz tepkilerinizi yönetmeye başlayacaksınız.

İletişimle ilgili neyi farklı yapabileceğinize bakın.

Her olumsuz duygu, karşılanmamış bir ihtiyaçtan doğar. Diyelim ki çok sinirlendiniz, kendinize sorun: Benim aslında neye ihtiyacım var? Hangi ihtiyacım karşılanmadığı için sinirlendim? Bulduğunuz cevabı karşınızdaki kişiyle de paylaşın. "Şuna ihtiyacım vardı ve bu ihtiyacım karşılanmadığı için şu davranışın karşısında sinirlendim" gibi. Ve sonra ihtiyacınızı giderin.

Önceki ilişkilerinizden getirdiğiniz birikmiş üzüntü ya da öfkeyi temizleyin. Bunu yapmadığınız sürece, yaşadığınız her olayı sizi yaralayan olaya benzetip otomatik tepki vermeye devam edeceksiniz. Geçmişle ilgili depoladığınız yükü temizlemeden hayatınızın değişmesini beklemeyin. (Temizlik için aşağıda linkini verdiğim mektup şablonunu kullanabilirsiniz.)

Olaylara büyük pencereden bakın. Kişiselleştirmeyin. Büyük resimde olan bitenin o an hiç bilmediğiniz bir anlamı olduğunu hatırlayın. O anki çatışmanın 10 sene sonra hiçbir anlamı kalmayacağını düşünün. "Yaşadığım bu durum bana ne öğretiyor, bundan ne ders çıkarabilirim?" diye kendinize sorun.

Varsayımda bulunmayın. "Bana çiçek getirmedi, demek ki beni sevmiyor." Neden çiçek getirmediğini öğrenmeye, anlamaya çalışın.

Beklediğiniz şeyi önce siz verin. İlgi bekliyorsanız, ilgi; anlayış bekliyorsanız anlayış... Yani bulmak istediğiniz şeyi önce kendinizde yaratın. Bu yazıyı okuduktan sonra, "söylemesi kolay ama" diyerek söze başlamayın. Yazıyı tekrar okuyup gerçekten küçük küçük de olsa neleri değiştirebileceğinize bir daha bakın.

(yazı Hakan Arabacıoğlu'nun sitesinden. mektup için link: http://www.zestcoaching.com/secilmis-yazilar/105-ofkenizi-uygun-bir-dille-ifade-edin.html)